Hz. Enes’in babası vefat edince annesi Ümmü Süleym dul kalmıştı. Ebû Talha ona talip oldu. Ne var ki müşrikti. Zengin olmasına rağmen kalbi imanla dolu Ümm-ü Süleym, ancak Müslüman olursa evlenebileceğini söyledi. Ebû Talha Müslüman olmak üzere Resûlullaha (asm) gitti. Allah Resûlü (asm) daha onu görür görmez, “Şu gelen Ebû Talha! Gözlerinin arasından İslâmın yüceliği okunuyor” buyurdu. Ve Ümm-ü Süleym’le evlendiler.
Cenâb-ı Hak onlara bir erkek evlâdı verdi. Ebû Talha onu çok seviyordu. Yürüme çağına gelmişti. Birgün hastalandı. Ebû Talha dışarı çıkmıştı. Çocuk o esnada öldü. Ebû Talha eve geldiğinde heyecanla “Oğlun nasıl oldu?” diye sordu. Ümm-ü Süleym çok merhametliydi. Bu üzücü haberi bir anda kocasına söylemek istemedi. “Her zamankinden daha iyi. O şimdi rahatladı. Yemek yemeyecek misin?” dedi ve ona akşam yemeğini hazırlayıp karnını doyurdu. Sonra da yatıp kalktılar. Ümmü Süleym bu acı haberi şöyle bir örnekle vermeye çalıştı: “Bir topluluk, bir ev halkına birşeyi âriyet (emanet) olarak verseler, sonra da onu geri almak isteseler, ev halkının onu vermeme hakları olur mu? Bunu doğru bulur musun?”
“Hayır” dedi Ebû Talha. Ümm-ü Süleym, “Öyleyse oğluna mukabil Allah’tan sevap bekle” diye karşılık verdi.
Kızan ve üzülen Ebû Talha, hemen Resûlullah’a (asm) gelip durumu anlattı. Resûlullah (asm) gaybî bir mucizeyle onu teskin etti. “Allah sabretmesi sebebiyle rahmindeki çocuğunu da erkek yaratmıştır” buyurdu.
Ebu Talha hanımıyla birlikte bir sefere katılmışlar, Medine’ye yaklaştıklarında doğum belirtileri görülmüş ve Ümm-ü Süleym hiçbir ağrı sızı duymadan çocuğunu doğurmuştu.
Çocuk doğar doğmaz göbeği kesilmiş ve hiçbir süt emmeden Resûlullah’a (asm) getirilmişti. Ağzına aldığı hurmaları çiğneyip iyice ezdikten sonra çocuğun ağzına koymuş, çocuk da emmeye başlamıştı. Allah Resûlü (asm) bir müjde daha vermişti: “Annene git. Mübarek olsun. Allah çocuğunu salih ve müttakî kıldı.” (Buharî, 2:822; Riyazü’s-Sâlihîn Terc. 1:78-79; Tabakat, 8:316.)
İşte bu Ebû Talha, “Sevdiğiniz şeylerden bağışta bulunmadıkça iyiliğe ulaşamazsınız” (Âl-i İmran: 92) meâlindeki âyet nâzil olunca göz kırpmadan altı yüz hurma ağaçlık en değerli bahçesini fakirlere verebilen bir insan. Eve vardığında, “Haydi bu bahçe artık bizim değil” dediğinde, “Kendi nâmına mı, yoksa ikimiz nâmına mı bağışladın?” diye soran kadın da, hanımı Ümm-ü Süleym’di.
23.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|