Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

Peygambere salâvat getirmenin mahiyet ve önemi



Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Sizler de o peygambere salât-u selâm getiriniz”1 emreder. Bu âyetin hakikati üzerinde durmakta büyük yarar vardır. Hakikatlerinden bir kısmını şöyle ifade etmek mümkündür:

Yüce Allah kâinatı kendi varlığını bildirmek için yarattı. İnsanı da kâinattaki varlıklara bakarak Kendi varlığını, birliğini, kudretini, ilmini ve iradesini tanıması ve Kendisine iman etmesi için yarattı. Kâinatı bu kadar mükemmel yaratan yüce Allah’ın, yarattığını insanlara bir elçi vasıtası ile bildirmesi aklın ve mantığın gereğidir. Güneş ışıksız olmadığı gibi ulûhiyet de peygambersiz olmaz. Çünkü yaratan yaratılış amacını insanlara bildirmezse, yaratılış amaçsız ve hedefsiz olur. Bu ise Allah’ın hikmetine asla uygun olmaz. Nasıl bir müzenin gelen misafirler için teşrifatçı ve tarifçisi varsa, bu muhteşem kâinatın yaratıcısının da kâinatın ifade ettiği mânâları ders verecek olan bir elçisi olacaktır.

Yine insanları yaratıp dünya okuluna kabiliyetlerini geliştirmek için gönderen yüce Allah, onların bu kabiliyetlerini geliştirecek olan bir muallim, bir öğretmen tayin etmeyip ona kitap göndermeyerek bütün kabiliyetlerin heba ve israf olmasına müsaade etmez. “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gideceksin?” gibi bütün insanlığı ilgilendiren hususlara cevap vermemesi imkânsızdır. İnsanı tanıdığını ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılaması ile gösteren, sevdiğini de nimetlerin her nev'î ile hissettiren merhametli ve şefkatli Yaratıcı, bütün bunlara mukabil elbette akıllı ve şuurlu varlıklara arzularını ve isteklerini bir elçi vasıtası ile bildirecektir. Bütün bunlar göstermektedir ki ulûhiyet, risâletsiz olmaz.

Bu dünyada Hz. Muhammed (asm) bu vazifeye en lâyık bir elçi olduğu icraatı ile sabittir. Ondan daha mükemmel bu vazifeyi yapan bir başka peygamber de yoktur. O bütün resûllerin seyyidi, bütün enbiyânın imanı, bütün asfiyanın serveri, bütün mahlûkatın ekmeli ve bütün mürşidlerin sultanıdır.2

Allah’ı bilmek ve tanımak demek, bütün kâinatı ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına inanmak, gönderdiği elçisine ve onun tebliğ ettiği emirlerine itaat etmek ve günah işlediği zaman kalben tövbe ve nedamet etmek demektir.3

Bizler peygamberi tanıdığımızı ve itaat ettiğimizi, peygambere bağlılığımızı ona “salât-ü selâm” getirmekle gösteririz. Peygamberimiz’in (asm) mahiyeti nur ve hüviyeti nurânî olduğu için dünyada bütün ümmetinin salâvatlarını birden işitir.4

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Eğer Allah’ı seviyorsanız peygamberine uyun ki Allah da sizi sevsin”5 buyurarak Allah’ı sevmenin ölçüsünü, peygamberine itaat etmek olarak belirlemiştir. Nasıl ki güneş ile gündüz arasında kuvvetli bir ilgi ve münasebet varsa, Allah’a olan sevgi ile peygambere itaat arasında aynı münasebet vardır. Bu hususa mezkûr âyetin tefsirinde dikkatimizi çeken Bediüzzaman Hazretleri “Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnaî misali olarak deniliyor: ‘Eğer güneş çıksa gündüz olacak.’ Müsbet netice için denilir: ‘Güneş çıktı. Öyleyse netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.’ Menfi netice için deniliyor: ‘Gündüz yok. Öyleyse netice veriyor ki, güneş çıkmamış.’ Aynen böyle de, şu âyet-i kerime der ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur”6 demektedir.

Peygambere itaat etmek, sünnetine uymakla kendisini gösterirse; peygambere bağlılık ve sevgi de, ismi geçtiği zaman “Sallallahu Aleyhi Vesellem” veya “Aleyhissalâtü Vesselâm” demekle kendisini gösterir.

Yüce Allah’ın kâinatı yaratış amacı ve hikmeti, Peygamberimizin (asm) dâveti ve tebliği ile tezahür ettiği için her şey Peygamberimizin (asm) ruhu ve ruhaniyeti ile alâkadardır. Bu alâkadarlıklarını da peygambere selâm ve salât ile göstermelerinden daha tabiî bir şey yoktur. Bunun için Allah-ü Teâlâ, Peygamberimize (asm) rahmet etmek anlamında salât ettiği gibi, melekler de yüce Allah’ın “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım”7 buyurmasına binâen varlıklarını Peygamberimize (asm) borçlu oldukları için Peygamberimize (asm) duâ anlamında salât ederler. Böylece Allah’ın rahmeti ve meleklerin duâsı daima Peygamberimize (asm) akıp durmaktadır. Yüce Allah bu gerçeği “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Sizler de o peygambere salât-u selâm getiriniz” buyurarak ifade eder.

Salâvatın anlamı rahmettir. Peygamberimize (asm) getirilen salâvatlar, mücessem rahmet olan, “en güzel ahlâk üzere yaratılan”8 ve “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”9 rahmeten lil-âlemine yaklaşmaya vesiledir. Mü’minler salâvatı kendilerine o rahmeten lil-âlemine ulaşmaya vesile yaparlar. Peygamberi de Rahmet-i Rahman’a vesile kılarak Allah’ın rahmetini kendilerine celbetmeye çalışırlar. Yüce Allah’ın peygambere salâvat getirmesini istemesinin ve umum ümmetin de bu emre uyarak devamlı peygambere salâvat getirmesinin sebeplerinden birisi budur. Bundan dolayıdır ki namazın son teşehhüdünde Peygambere (asm) salâvat getirmek “vacip” olmuştur.

Bediüzzaman Hazretleri, Peygamberimize (asm) getirilen bu salâvatlar konusunda şöyle der: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (asm) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzî edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resûl-i Zîşâna (asm) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir.”10

Her mü’min namazın teşehhüdünde okuduğu tahiyatta “Esselâmü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtühü” derken hem Peygamberimize biat, hem memuriyeti olan peygamberliğini teslim ve itaat, hem vazifesini tebrik, hem de bir nev'î teşekkür ve saadet-i ebediye müjdesine bir mukabele etmektedirler.11

Sonuç olarak, hazine-i Rahmetin en kıymetli pırlantası ve kapıcısı Peygamberimizin (asm) zatıdır. Bu rahmet kapısını açacak anahtar da “Bismillahirrahmanirrahim” demek, salâvat getirmektir.12 Salâvatın anlamı sadece peygambere saygı ifadesinden ibaret değildir. Yüce Allah’ın Peygamberimize (asm) salâvat getirmeyi emretmesinin hikmet ve hakikatinin binden birisi yukarıda anlatmaya çalıştığımız Allah’ın rahmetine ve sevgisine mazhar olma hakikatidir.

Dipnotlar:

1- Ahzap, 33:56

2- Sözler, 103–105

3- Emirdağ Lâhikası, (2006-İstanbul) s. 348–349

4- Sözler, 316–317

5- Âl-i İmran, 3:31

6- Lem’alar, 186–187

7- Cem’ul-Fevâid, 2:442; Müsnedü’l-Firdevs, 5:227; Aliyyu’l-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, Hadis No:32025

8- Kalem, 68:4

9- Enbiya, 21:107

10- Mesnevi, (2006-İstanbul) s. 141

11- Şualar, (2005-İstanbul) s. 985

12- Sözler, 30

22.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (3)

  (06.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (2)

  (05.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (1)

  (03.07.2007) - Yanlış yerde durmak

  (29.06.2007) - Hürriyetçi olmak

  (26.06.2007) - Siyaset ve hissiyât

  (22.06.2007) - Takva

  (20.06.2007) - Liberal demokrasi

  (16.06.2007) - Elbise ve takva libası

  (08.06.2007) - Bediüzzaman ve Ahrarlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004