Nuh Gönültaş yazmasaydı, AKP’nin 22 Temmuz tarihinde almış olduğu zaferin ne anlama geldiğini tam da çözemeyecek ve fark edemeyecektim. Sağolsun, ufkumu açtı. ‘Bu da Türkiye’nin Turuncu Devrimi’ başlığı aslında herşeyi açıklıyor. Türkiye’deki bu yeni zafer aslında evrimcilerin veya daha da somut ifade edecek olursak Sorosgillerin bir zaferidir. Zira, zafere basında en çok liberal kesimlerin sahip çıktıklarını görmek mümkün.
Kimileri değişimin adresinin eskiden beri sol veya CHP olduğunu, ama AKP ile birlikte devranın değiştiğini, değişim ve dönüşümün adresinin AKP haline geldiğini söylüyorlar. Bu itiraflar kimi CHP’lilerden sâdır oluyor. Onlara göre, dünyayı en iyi izleyen ve ona göre vaziyet alan parti AKP. Onlara göre, CHP muhafazakârlığı temsil ediyormuş ve bundan dolayı kapanma yanlısıymış ve sınıfta kalmış.
Gerçekten de CHP zihniyetinin Türkiye’yi nereye götürmek istediğini ve ideâl döneminin ve kendi asr-ı saadetinin 1930’lu yıllar olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla aslında CHP’nin en ideâl döneminin, kapalılığın esas olduğu Soğuk Savaş yılları ve hatta öncesinin olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte meselemiz elbette seçimin en büyük mağlûbu CHP değil. Arapların deyimiyle hezimeti gayri mesufin aleyhtir. Ama asıl mesele burada AKP’nin zaferinin ne anlama geldiğidir. Yukarıdaki tesbitler doğru ise, AKP öz değerlere yabancılaştığı ve küreselleştiği oranda zafer elde etmiştir. Bu hususta Nilüfer Göle şunları kaydetmektedir: “Dönüşüm umudunu (neye veya nereye dönüşüm?) AKP verdi. Demokratik açıklık ve ekonomik istikrar başarısının iki temel noktası oldu. Ayrıca seçmenler, 27 Nisan muhtırasına karşı demokrasiden yana tavrını koydu...”
Bunu MHP Lideri Devlet Bahçeli de, muhtıra yoluyla Meclis’e müdahalenin AKP lehine sandığa yansıdığını ifade etmiştir. Kimilerine göre bu zaferde Likudniklerin toplanma yeri olan Hudson Enstitüsü’ndeki mühendislik etüdlerinin de payı vardır.
***
Hepsi kabûl de fakat yine de bu zafere temel hak ve hürriyet talepleri olanlar değil de liberal kesimler sevinmiştir. Bu zaferde liberalizmin iki şıkkının da payı vardır. Sekülarist liberaller, liberal İslâmcılar. Bunun sonuçlarından birisi The Times gazetesine göre İslâm devleti taleplerinin veya endişesinin bitmiş olmasıdır. Türkiye’de Soros vakfıyla birlikte anılan TESEV Başkanı Can Paker de aşağı yukarı aynı tesbitlerde Nilüfer Göle’ye katılmıştır. Liberal kesimler tam siper zafere sahip çıktılar ve kendi zaferleri olarak ilân ettiler. Yanılmadılar da. Bu zafere şapka çıkaranlardan birisi de yine Bilderberg toplantılarının eski konuklarından Cüneyt Ülsever’di. Emin Çölaşan bu zafer karşısında nedamet parmaklarını ısırırken, aksine devrimcilerle evrimcilerin koalisyonu olan Hürriyet gazetesindeki makalesinde duygularını gizleme gereği duymadan şunları yazmış: “AKP’yi candan kutlarım...”
Troçkist veya devrimci kanattan evrimci kanada evrilenlerden biri olan Hadi Uluengin de ‘Sivil zafer’ başlıklı yazısında liberallerin veya evrimcilerin zaferini kutlamakta: “Evet, Pazar günkü seçimler o, 15 Mayıs 1950’nin doğal uzantısını oluşturdu. Yarım asırdan fazla süren ‘demokratikleşme süreci’ni tamamladı. Noktayı koydu. Dün sabahtan itibaren ‘geçiş dönemi’ bitti ve iradî arzu kesin sisteme dönüştü. Bundan geri dönüş de mümkün değildir! Asla ve asla değildir! Zaten 22 Temmuz’u elli yedi yıl öncekinden ayıran ana özellik de burada odaklanıyor...”
***
Dışarıdaki İslâmcı veya Batıcı liberallerin umudu da AKP. Bu bağlamda, Şarku’l Avsat gazetesi yazarlarından Tarık Hamid AKP’nin ilk akılcı ve rasyonalist İslâmcı parti olabileceğine dair beklentisini yazıyor. Bu şu demek: İslâmî referanslarını Batılı norm veya rasyonalist referanslarla değiştirirlerse İslâm dünyasının ilk akılcı İslâmcı partisi olabilir. Merkeze taşınmak da bu anlama geliyor olmalı. İslâmcı Arap liberallerin gerçekleşmeyen rüyası da AKP gibi olabilmektir. Ama otokratik rejimler müsaade etmiyor. ‘Çankaya’ya çıksaydık başörtüsünü modernize edecektik’ diyen Abdullah Gül, seçim kampanyaları sırasında tam da evrimcileri ve liberalleri sevindiren bir açıklama ile şunları söylemiş: “İstanbul’da sokaklarda yürüyelim, görün; başörtülü kızlar mı, yoksa beli açık elbise giyenler mi daha çok ilgi ve sevgi gösteriyorlar?” Artık AKP’liler her kesimden sokağın cazibe odağındalar. Kendi kitlelerini de evrim yoluyla o sokakla bütünleştirdiler, merkeze taşıdılar. Hassasiyetleri ve dinî değerleri budadılar. Bu da Nuh Gönültaş’ın tesbitinin doğruluğunu gösteriyor: 22 Temmuz seçimleri Türkiye’nin turuncu devrimidir. Doğru söze ne denir? Bu itibarla aslında bu zafer kimi oy verenlerin zaferi değildir. Birileri temennilerini yine gerçek sandı. Eyyamcıların ve liberallerin ve evrimcilerin zaferidir. Evrim çıtası daima devrim çıtasının altındadır. Evrimcilik, esareti içselleştirmektir.
25.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|