İşte, yaklaşık iki yüz yıldır aydınlarımızın cevabında uzlaşamadığı soru.
Ülkemiz üzerine yaptığı farklı sosyolojik yorumlamalarıyla tanınan Prof. Dr. Nilüfer Göle bu soruyu bakın nasıl cevaplıyor:
“Eğitimli olmak, modern olmak, çoğulculuğa açık olmak, demokrasiye, insan haklarına ve bireysel haklara saygılı olmaktır. Burada ise çağdaşlık tanımı başörtüsüzlüğe indirgeniyor. Müslüman kesimler de bugün çağdaş değerlere sahip oldukları için, eğer çağdaşlık tarifinden bakarsak onların da bu değerlere sahip çıkmasını, Türkiye’de modernliğin bir başarısı olarak görebiliriz.” (Sabah, 28 Mayıs, 2007)
“Türkiye’de kendini tekrarlayan yasakçı bir zihniyet var. Kendimize güvenmiyoruz ve bunun temelinde bir korku var. Halkımız hayata asılmıyor. Kolay yaşamak istiyoruz. Yalnız kalmayı sevmiyoruz. Bizde isyan kültürü yok, sil baştan, askerî bir kültür var. Türkiye kendi kendinin analizini yapmayı sevmiyor” diyen Nilüfer Göle, görüşleriyle sanırız önümüzdeki dönemde Sayın Şerif Mardin’e eşlik edecek…
Malûmunuz Şerif Mardin benzer fikirleri ve Said Nursî üzerine yazdığı kitap yüzünden geçtiğimiz günlerde üçüncü kez TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) üyeliğine kabul edilmedi.
Dünyaca tanınan, ilmine saygı gösterilen, kürsüleri olan değerlerimizin kendi öz vatanında, adeta düşman gibi görülmesi bilim sahasında dahi ayrımcılık yapıldığının tipik bir örneği…
Tıpkı Hindistan’daki birbirleriyle evlenen, birbirleriyle yemek yiyen başkalarının paylaştıkları alana girmesine izin vermeyen “kast sistemleri” gibi…
Çok seslilik, fikir ve inanç hürriyeti mi dediniz? Hak getire…
Ensar kadınları
Ensar, yani Medineli Müslümanlar...
Hz. Peygambere (asm) yakınlık gösteren, onu ve Mekke’den hicret eden Müslümanları koruyup yardım eden güzide insanlar…
Peygamberimizi ve sevgili dostu Hz. Ebû Bekir’i Medine’de kadını, erkeği, çocuğuyla birlikte ilahiler eşliğinde büyük bir çoşkuyla karşılamışlardı.
Ardından şehirlerinden hicret etmek zorunda bırakılıp kendilerine sığınan Mekkeli dostlarını da aynı sıcaklıkla karşıladılar.
Ensar kadınları yani Medineli Müslüman kadınlar dinlerini öğrenme ve uygulama konusunda çok istekli, gayretlilerdi. Bir gün Peygamberimize (asm) gelerek “Ey Allah’ın Resûlü, erkekler sizi dinleyip sizden istifade etme konusunda bizi geçtiler. Bize de müstakil bir gün ayırsanız!” dediler. Resûlullah, bunun üzerine onlara bir gün verdi. O belirli günde onlara nasihat ederdi.
Hz. Ayşe onların bu dinlerini öğrenme konusundaki gayretlerini hayretle şöyle övmüştü: “Ensar kadınları ne hoş, hayâları, soru sorarak ilim öğrenmelerine mani olmuyor!”
Onları Mekke kadınlarından ayıran farkları müşahede eden Hz. Ömer de şöyle diyor: “Vallahi biz Cahiliye çağında kadınları hiçbir işte hesaba almazdık. Yüce Allah onlar hakkında indirdiğini indirinceye ve kendilerine verdiği payı verinceye kadar, biz Kureyş cemaati kadınlara hâkim durumda bir kavim idik. Medine’ye geldiğimiz zaman, orada bir kavim bulduk ki, kadınları onlara hâkim durumda bulunuyorlar.”
Medine’de kadınlar için öylesine bir hürriyet ortamı varmış ki, Hz. Ömer (ra) sözlerinin devamında “Nihayet bizim kadınlarımız da onların kadınlarından öğrenerek bize tahakküme başladılar” diye yakınıyormuş…
İşte saadet asrından hoş bir kesit…
Ensar hanımlarından almamız gereken çok dersler var!
29.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|