Seçim biteli bir hafta oldu, ama tartışmaları hâlâ devam ediyor. Bu çerçevede, seçim sürecinde takip ettiğimiz çizgiyi, sandıktan çıkan sonuç ekseninde eleştirirken, işi yine ahlâk ve nezaket dışı, hakaret ve istihza yüklü mesajlar gönderme noktasına taşıyanlar var.
Seçim öncesindekiler gibi bunların da ciddîye alınmaya değer bir tarafını görmüyoruz.
Ancak samimiyetle dile getirildiğine inandığımız bazı istifhamları cevaplamak açısından, bazı hususları ifade etmekte fayda görüyoruz.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, savunduğumuz fikirlerin isabet ve doğruluğunda bugün de en küçük bir şüphe ve tereddüdümüz yok.
22 Temmuz seçiminden, oylarını arttırarak birinci sırada çıkan partiyle ilgili endişe ve rezervlerimiz halen de aynı şekilde devam ediyor.
Bize ulaşan fanatik mesajlarında da açıkça görüldüğü üzere, taraftar kitlesinde partiyi din gibi telâkkî eden zihniyetin hâlâ sürüyor olması, bu partiye yönelik itirazlarımızın en temel gerekçelerinden birini teyid ve tasdik ediyor.
Bu partiyi desteklemeyip eleştirdiğimiz için dinden çıkmak, irtidat ve küfürle suçlanıyoruz!
Demek ki, din adına siyasetin vebal gerektiren büyük bir hata olduğunu her fırsatta tekrarlayan parti yönetimi bu düşünceyi kendi tabanına ve kitlesine hâlâ mal edememiş.
Bir başka çok önemli itiraz gerekçemiz, bu partinin “dindarları dünyevîleştirme” projelerinde etkin bir şekilde kullanıldığı yönündeki tesbit ve değerlendirmelerimizdi.
Seçim gecesi iktidar partisinin genel merkezi önünde, başlarına geçirdikleri “Atam izindeyiz” şeritleriyle şenlik yapan ve oynayan “türbanlılar”ın verdiği görüntüler, bu mülâhazalarımızı teyid eden son derece düşündürücü örnekler.
Oysa başörtülülerin o gece orada olmalarını haklı gösterebilecek tek bir gerekçe vardı: 28 Şubat’ın gasp ettiği, AKP’nin de beş yıllık iktidarında iade etmeyi başaramayıp hep ertelediği ve sonunda “yüzde 1.5’un meselesi” deyip tamamen rafa kaldırdığı haklarını talep etmek...
Öte yandan, AKP iktidarının, toplumda tesettürün gerilediği bir dönem olduğu, anket ve araştırmalarla tesbit edilen hazin bir gerçek.
Ve AKP’nin en çok övündüğü “hizmet”lerden birinin yeni plajlar açmak olduğu da...
Tesettür azalırken müstehcenliğin tırmanışa geçmesi, dünyevîleşme ve yozlaşmanın göstergelerinden sadece biri. Ne yazık ki, hayatın diğer bütün alanlarında da aynı durum yaşanıyor.
Meseleye bu açıdan bakarsak, hadisenin vahametini daha iyi anlama imkânı bulabiliriz.
“Çoğunluk kararını bu yönde verdi ve siz bu iradeyi karşınıza alarak yanlış yaptınız” diyenler, hattâ bizi özür dilemeye çağıranlar var.
Biz bu karara saygılıyız ama kendi tercihimize de saygı bekleriz. Diyoruz ki, çoğunluk her zaman doğruyu yapmış olsaydı, söz gelişi 12 Eylül anayasası yüzde 92 oyla kabul edilmez veya 1999 seçiminde Ecevit’in DSP’si birinci parti olmazdı.
Ve çoğunluğun vahim yanlışta birleştiği durumlardır ki, herkesi olumsuz etkileyen maddî ve manevî musibet ve felâketlere kapıyı açıyor.
Bizim samimî çırpınışımızın ardındaki tek saik, çoğunluğun vahim hatalarda birleşmesini engelleyip, umumî hataların davet edeceği musibetlerin önünde bir set oluşturma kaygısıdır...
29.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|