Seçimin, dikkatle üzerinde durulması gereken sonuçlarından biri, DP’nin yüzde 5.4 gibi bir oy oranıyla parlamento dışı kalması.
Bilindiği gibi, DYP 2002 seçiminde de baraja takılmıştı, ama yüzde 9.54’lük oy oranıyla.
O zaman bu sonuçtan, partinin o dönemdeki genel başkanı olan Tansu Çiller sorumlu tutulmuş, o da bu sorumluluğu kabul edip başkanlıktan çekilmişti. Bilâhare yapılan kongreyi ise, Çiller partiden dışladığı için bağımsız aday olarak seçilip Meclise giren Ağar kazanmıştı.
Şimdi benzer bir durum Ağar’ın başında. Üstelik bu defa parti beş sene önceki oy oranının neredeyse yarısına kadar gerilemiş vaziyette.
Parti açısından son derece vahim bir noktaya gelindiğini gösteren bu “sürekli gerileme” trendinin artık çok ciddî ve dikkatli bir yaklaşımla masaya yatırılarak enine boyuna tahlil edilip sebeplerin teşhisi ve çarelerinin bulunması, misyonun geleceği açısından hayatî bir önem taşıyor.
Bu değerlendirmenin, dünden bugüne partiye emek vermiş bütün kadroların katılımıyla yapılmasını sağlayacak bir ortam oluşturulmalı.
Zira mesele, sadece yönetim değişikliğiyle ve genel başkanlığa bir başka ismin getirilmesiyle çözülebilecek olmaktan çıkmış gibi görünüyor.
Kökleri hayli derinlere uzanan bir kriz var.
Tabiî, bu krizin ortaya çıkmasında, genel başkanlık koltuğuna oturan isimlerin kadrolarını tesbit ederken kucaklayıcı olamamalarının da çok büyük bir payı var.
Yıllar evvel, 12 Mart öncesinde aynı hatayı yapan ve bedelini partisiyle birlikte ağır şekilde ödeyen Demirel, bilâhare 70’li yılların sonlarına doğru bu hatayı önemli ölçüde telâfi ederek, ayrılan kadroları tekrar yuvaya döndürmeyi başarmıştı; ama 12 Eylül ihtilâli herşeyi yeniden alt üst etti.
12 Eylül’ün tahripkâr sonuçlarıyla tam on bir yıl mücadele ettikten sonra 1991 seçiminde yeniden iktidar şansını yakalayan DYP, Özal’ın vefatıyla Demirel’in Çankaya’ya çıkması ve yerine Çiller’in gelmesi sonrasında, bugünkü dip noktaya gelişle sonuçlanan sürece girmiş oldu.
Çiller de, akabinde Ağar da genel merkezde ve teşkilâtlarda kendi ekiplerini kurarken, kucaklayıcı ve toparlayıcı olmayı başaramadılar.
Ve herşeyden evvel kendi tabanlarının beklentilerine cevap veremeyince dışarıdaki toplum kesimlerine ulaşmaları da mümkün olamadı.
Aslında 2002 seçimi öncesinde Çiller’in, son seçimde de Ağar’ın verdiği mesajlar doğruydu.
AKP’nin köşe bucak kaçtığı başörtüsü, imam hatip, Kur’ân kursu gibi konularda da özgürlükçü mesajlar hem Çiller’den, hem Ağar’dan geldi. Buna rağmen halktan destek alamadılar.
Bunun en önemli sebebi, önce kendi tabanlarından başlayan güven ve inandırıcılık sorunuydu. Ağar’ın cumhurbaşkanı seçiminde takındığı tavır bu güvensizliği had safhaya taşıdı.
Akabinde DYP-ANAP birleşmesi adı altında kurulan tuzağa düşülmesi işin tuzu biberi oldu.
Şimdi de misyonu kurtarma işini Mesut Yılmaz’a ihale edenler var. Yılmaz, kuruluşundan beri içinde ve başında olduğu ANAP’la uğraşsın. DP ancak kendi emektarlarının samimî dayanışması ve gayretleriyle ayağa kalkabilir.
Demokrat misyona gönül verenler için, şahs-ı manevî olarak silkinip dâvâya hep beraber sahip çıkmak dışında bir alternatif görünmüyor.
27.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|