Sınav bu sınav!.. Başka şeye benzemez
Meteorolojinin açıklamalarına göre Bursa’da son seksen yılın en yoğun kar yağışı yaşanmıştı o gece. Yol kenarlarına park eden otomobiller bile karın altında çok dikkatle ancak fark edilebilecek hafif yükseklikler halini almıştı.
İtiraf etmeliyim ki hava şartları gözümü korkutmuş, sabah katılmayı düşündüğüm seminere gidip gitmemek arasında yüzlerce kez gidip gelmiştim. Sabah kararımı verdim; son anda ortaya çıkan bu durumla isteklerimdeki samimiyet sınanıyordu. Ben de bunu önce kendime ispatlayacak ve her şeye rağmen seminere katılacaktım.
Durakta benimle birlikte bekleyen birkaç kişi daha vardı; beş-altı çalışan ve bir genç kız. Konuşulanlardan anladığım kadarıyla yollar buzlandığından; BOİ, özel otobüs seferlerinin tamamını, belediye otobüs seferlerinin de yarısını iptal etmişti.
Çalışanlar yarı uykulu, bedenleri durakta, akılları yatakta, miskin miskin beklerken genç kız yerinde duramıyor “Olur mu böyle şey canım, insanların işi var gücü var. Bu kadarcık (?) kar yağdı diye seferler iptal edilir miymiş” diyerek veryansın ediyordu. İki insan tipi arasındaki farklılık dikkatimi çekmiş, genç kızın bu hava şartlarında bile yılmayan azminin arkasındaki sebebi merak etmiştim. Biraz sonra beklenen otobüs nihayet geldi. Otobüste geride kalan boşlukları da biz doldurmak için ilerlerken genç kız bir hamle yaptı ve arabaya bizden önce bindi. Sonra da bu hareketinin sebebini açıklamak ister gibi bize dönüp “Sınav bu sınav! Başka şeye benzemez” deyiverdi. (Otobüste öğrenecektim ki arkadaş ÖSS’ye hazırlanıyordu ve o gün gireceği imtihan da deneme imtihanıydı.)
İşte bu cümle merakıma yeterli bir cevap olmuştu. Tabiî ya hedefine kilitlenen insan, bütün gayretiyle varmak istediği noktaya koşacak, bu arada karşısına çıkacak engeller; değil onu yıldırmak, azmini daha bir bileyecekti. Diğer yandan hayatını belli bir zemine oturtmuş çalışanların ileriye dönük güçlü bir gaye-i hayâli olmayınca ezhan tabiî ki bu hava şartlarında enenin rahatını düşünecekti. Hedefsiz, yeknesak bir hayat ise vücuttan ziyade ademe yakındı.
Seksen yıllık ömründe seksen bin zattan ders aldığını söyleyen Üstadım Bediüzzaman gibi ben de bu kızın hâl dilini, modellemeye değer görmüştüm. Belki önümüzde onunki gibi dünyevî sınavlarımız yoktu ama daha önemli bir sınavımız vardı;
“Herkesin–iman mukabilinde—bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve dâimî bir tarla ve mülkü kazanmak ve kaybetmek dâvâsı başımıza açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse, kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hatta bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde, kırk vefiyâttan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?”1
Şimdi o günkü hava şartlarının tam tersini yaşıyoruz. Diz boyu karlara mukabil bizi bunaltan sıcaklar var. Ama değişmeyen bir şey var ki önümüzde büyük bir sınavımız varken nefis yine az bir zorlukta rahatını istiyor. Üstelik onu destekleyen toplum psikolojisinde kabullenilmiş bir tatil anlayışı, medyanın zaruret olarak empoze ettiği bol yıldızlı ve bol sıfırlı tatil reklâmları, sabahlara kadar eğlence, gece yarılarına kadar süren yaz konserleri ve ataleti şirin gösteren daha bir sürü alternatif var. Oysa bizim de kazanmaktan başka çaremiz olmayan bir büyük sınavımız var.
Bütün bunlara meyledip imtihanda olduğunu unutan nefsimize, tıpkı genç kızın dediği gibi “Sınav bu sınav!.. Başka şeye benzemez” deyip, bize ataleti şirin gösterip hedeflerimizden uzaklaştırmak isteyen şahs-ı mânevînin “Hey arkadaş! Gel, gel. Beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız sûretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim”2 tekliflerine, biz de “Eğer arkamdaki arslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def’edip, peşimdeki yolculuğu men edecek bir çare sende varsa, bulursan; haydi yap, göster, görelim. Sonra de, ‘Gel keyfedelim’. Yoksa sus, hey sersem! Tâ Hızır gibi bu zât-ı semâvî, dediğini desin”3 diye cevap verip tatilimizi ataletle geçirmeyelim. Çünkü biz âtıl kalsak da, ne sağ ve sol omzumuzdaki melekler atıl kalıyor, ne de ömrümüzün geri sayım sayacı…
Dipnot:
1- Asayı Musa 4. mesele syf: 21. 2- Sözler, 7. söz syf: 35. 3- Sözler, 7. söz syf: 35.
|