Ender arıyor…!
Şu bizim Pazar gençleri bir âlem. Üniversite okuyanlar da var, lise okuyanlar da. Yaşları 15’ten başlıyor, 18, 19 yaşlarında gençler. Onların nasıl bir dünyaya sahip olabileceklerini, neler düşünebileceklerini, gündemlerinin nelerden oluşabileceğini az çok tahmin edersiniz. Ya, o yaşlardan geçmişsinizdir, ya da o yaşlardan geçen gençlerin içerisindesinizdir. Hakikaten oldukça yakın ilgilerin, yakın arkadaşlıkların çok önem arz ettiği bir hayat dönemi.
Sordukları sorular çok öyle düşünülmüş ve bilinen ve cevabı hazır cinsten değil. Onun için onlar beni öncelikle sorularıyla şaşırtmışlardır. Sonra da güven oluştuktan sonraki davranışlarındaki değişimle.
15-20 kişiyi bulan gençlerimizle yaklaşık 5-6 yıldır Pazar akşamları sohbetler yapmaktayız. Evimiz sayıyı kaldıramadığı için, artık epeyce bir zamandır sohbetleri vakıf bünyesinde yapar olduk.
Zaten artık bir kısmı genç olmaktan çıktı. İşlerine başladılar, evlendiler ve çoluk çocuğa karıştılar. Burada hemen sayın Cıncık kardeşleri örnek verebiliriz.
Artık yeni gençlerle ilgilenme noktasında yalnız değiliz. Grupta yetişen öğretmenlerimizle birlikte hizmetlerimizi sürdürüyoruz.
Grubun organizatörü Ender ve spor ve kültür işlerinden sorumlu Burak, inşallah yıllar sonra geriye dönüp baktıklarında ‘çok şükür’ diyecekleri gayretler sergiliyorlar.
Özellikle, sohbetimizin ardından yaptığımız, halı saha maçları unutulmayacak cinsten.
Tabiî halı saha müsabakaları konusunda, bu hisleri en iyi anlayan da Hasan Berk. Hasan Berk için Pazar akşamı demek, halı saha maçı demektir. Ve tabiî risâle sohbetlerinden sonra… Gerçi daha maçlar konusunda çok fırın ekmek yemesi gerekiyor, ama olsun onun takımda olması bile çok büyük bir katkı anlamına geliyor.
Grubu tatil etmemize ve sohbetleri yaz sezonu olarak kaldırmamıza rağmen, bir vesileyle şehre dönen Ender, baktık seçim akşamı telefonda…
Bilirim ki Ender arıyorsa, mutlaka bir değişik uygulaması vardır da ondan arıyordur.
Bir âlem bu gençler!
Ender’in telefon konusuna geçmeden, epeyce oldu, bir Fenerbahçe ve Galatasaray derbisinde baktım Ender arıyor. Ben dedim herhalde sohbete gelemeyecekler, onu haber verecektir. ‘N’oldu Ender’ dediğimde, ‘Abi bu akşama özel beş yeni arkadaş ayarladım ve sohbete geliyoruz.’ Şaşırmadım değil. Derbi maç var ve o saatte gençler derse geliyorlar...
Bizim liseli Mustafa da, o akşamki dersin adını, ‘derbi ders’ koymuştu. Zaten dersimizin de adı, maslahata binaen ‘çantalı sohbetler’ idi. Yanlış anlamayın, bir arkadaşın annesi akşam akşam nereye gidiyorsun diye merak ediyormuş da, o da maça gidiyorum diyerek sohbetimize geliyordu. Biz de arkadaşın beyanı ‘hilaf’ olmasın diye, bu ismi verdik.
Saat 8-9.30 arasında sohbetimiz oluyor ve arada da bir güzel -zaman zaman da olsa- tatlılar, çiğ köfteler gibi ikramlar oluyordu. Sonrasında da abone olduğumuz halı sahanın yolunu tutuyorduk.
Takımlar arası dersler! Hatta bazı haftalarda, karşı takımı sohbete çağırıyor, sohbet edip, ikramlarımızı sunduktan sonra maça gidiyorduk. Dolayısıyla onlarca, hiç risâle sohbetlerine katılmamış ve belki de katılması da mümkün olmayan gençler, bu sohbetlerde Bediüzzaman’ı ve Risâle-i Nurları tanıdılar.
22 Temmuz seçim dersi…
Yani insan isterse her bir şey, sohbet etmek için vesile olabiliyor. Dedim ya Ender arıyor… “Abi Pazar akşamı bir araya gelmemiz gerekiyor. Çünkü şu an dört beş yeni tanıştığımız arkadaş var, onlarla bir sohbet yapalım. Ne dersiniz?”
Bu Ender ve Burak bir teklifte bulunuyorlarsa bir bildikleri vardır dedim ve hemen öğretmen kardeşleri de dâvet ederek, sohbete kendimizi hazırladık.
Sağolsunlar eşler de böyle sohbet gecelerini fırsat bilerek, hemen pastalar, börekler çörekler hazırladılar. Ve biz 2007 seçim sandıkları açılmaya başlarken, sohbet yolunu tuttuk.
İçimden ‘şükür’ demeden edemedim. Şu an dedim, -sanki seçim kurulu başkanıymışım gibi- hangi şehirden, ne kadar sandık geldi ve son oy durumu nedir hesabı içerisinde olabilirdim. Oysaki biz, Risâle-i Nur sohbetindeydik.
Hodbin ile Hudabin yolculuğu
İkinci sözde idik. Hani Hodbin adam ile Hudabin adamın yolculuğu var ya, o.
Hodbin adam, nazarına pek fena bir memlekete düşüyordu. İman bağı olmadığı için, her şeyi sadece dünyaya bakan yüzüyle değerlendiriyor ve her şeyin gidişine de engel olamadığı için de, her şeyi kendine düşman görüyordu. Oysaki Hudabin adam, her şeyi, her faaliyeti ve olan her olayı, içinde pek çok hikmetler taşıyan bir iş olarak görüyordu. Nazarında böyle gördüğü için, her şeyi kendine dost ve arkadaş olarak değerlendiriyordu. Biri cennetasa bir hayat, diğeri de cehennemi bir halet içerisinde yaşıyorlardı.
Hasılı dersin bize dersi şu idi ki, bu iki adamdan birisi bizi anlatıyordu. Oradaki Hodbin ya da Hudabin biz idik. Hatta bazen Hudabin olabilir iken, bazen de Hodbin olabiliyorduk. Hasılı an be an geçişler mümkündü. Kaybedişler ya da kazanmaklar kocaman değil, küçücük zaman dilimlerindeki tercihlerimizin sonucu olmakta idi.
Sayın Cıncık öğretmenin dersi de, hakikaten tam bir gündem dersi idi.
Bize düşen iş nedir?
Sanki hükümet yetkilileri seçimle ilgili bir meseleyi bana mı danışacaklar? Ya da seçimle ilgili olarak gazeteciler ne düşündüğümü mü merak edecekler? O zaman günleri, saatleri bu uğurda heder etmeye ne gerek var. Bu iş siyasetçilerin işi...
Ben de kendi kendime dedim ki, madem siyasetçiler, gazeteciler, ebedî hayatı ilgilendiren bir meseleyi bana sormuyorlar ve merak da etmiyorlar. O zaman ben neden onların merakaver meselelerine zaman ayırıp, benimle direkt ilgisi de olmayan bir konuya günlerimi saatlerimi vereyim. Dördüncü meseleyi tekraren okumalı.
Evet, seçime katıldık. Oyumuzu, mensubiyetimizin bir istişari gereğini dikkate alarak, kullandık. Ehh bundan sonrasının hesabını, kitabını yapacak kişi de ben değildim. Ben bana düşeni yaptım. Şahs-ı manevî insana gerçekten güven veriyor. Buna ‘sadakat’ insanı rahatlatıyor.
Yaz boyunca, Risâle-i Nur eselerini, tanıtma ve anlatma çalışmamız sürüyor. Ben şu an bundan sorumluyum. Şükür ki bu konuda yapacak işlerimiz var. Şükür ki, anlatacak bir davamız var. Şükür ki, muhteşem bir camia içerisindeyiz. Bu bir ikram-ı İlâhidir.
Lütfen gençlerle ilgilenelim
Gençlerimiz ne kadar dâvâmızda yanı başımızda iseler, o nispette rahat olabiliriz. Ama gençler size yakın duramıyorlarsa, size bir meseleyi soramıyorlarsa henüz iletişim köprünüz kurulmamış demektir. Oysaki bu mümkün. Yüz kapılı bir sarayın üç, dört kapısı kapalı diye saray kapalı değildir. Kendinizi verdiğiniz oran da sonuç da var.
Ne zaman insanların ekseriyetinin çok önemli gördükleri bir gündemle karşılaşsak, mutlaka o günlerde Ender’den telefon gelecek ve ‘Abi bu akşam sohbete arkadaşlar var’ diyecektir. Ne mutlu böyle gençlere! Gençler, Risale-i Nur ile meşguliyetin ruy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha önemli olduğunun farkındalar. Bu sonuç, harika bir şey.
Teşekkürler Ender… Gündemimizi değiştirdin. Gerçi ona da Levent hatırlatmış... ama olsun.
Eve döndüğümde, içimde, amacına uygun bir iş yapmış olmamın rahatlığı vardı.
28.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|