Son zamanlarda özellikle kendi iç bünyemizde eksikliği açık olarak hissedilen en önemli kavram sevgi olmalı. Oysa bizler muhabbet fedaileriyiz ve tüm insanlığa sevgiyi ulaştırma konumunda bir hizmetin mensuplarıyız. Bu âleme sevgiyi en katıksız ve safi şekli ile taşıyan ve bütün hayatını sevgi ile yaşayan Hazret-i Muhammed (a.s.m.) olmalıdır. Onun yolunda olmaya çalışan her hizmet mensubu da sevgi zemininde bir hayat tarzı oluşturmak ve bunu bütün âleme yaymak durumundadır.
Varlığın aslı ve alt yapısını oluşturan temel faktör muhabbet olmalı. Kevnler yani varlıklar ya da kâinat sonsuz bir cemalin yani her tarafı kuşatan güzelliğin şuurlara yansıtılması ise eşyanın özünü de güzellik kavramı şekillendiriyor demektir. Güzelliklerin en safı ve bütün alemi kuşatan soyutlukta olanı ise iman olmalıdır. Bu güzelliklerin iman penceresinden yansıdığı ruhlar, tarifi imkânsız bir ilâhî neş’e, varlıkla aynı ritmi paylaşmanın muhteşem hazzını yaşarlar.
Bu duyguların zirveye çıktığı anlar ise kullar ve Yaratıcı arasındaki muhabbet lisanı olan kâinatın dönüm noktası kabul edilebilecek anlar üç aylar ve mübarek geceler gibi anlardır. Bu günlerde varlığın özünü teşkil eden muhabbetin ruhlardaki titreşimi daha belirginleşir ve bütün kalpler Samed’e ayineliği daha belirgin hissederek Ezeli Güneş’in kalpleri ısıtan sıcaklığına mukabil olurlar. Onun muhabbetinden kaynaklanan sıcaklık yürekleri ısıtır. Öyle ki, o yüreklerde birer pas ve tortu şeklinde yerleşmiş kırgınlıklar, kin ve nefretler erir ve zaman zaman yanaklardan süzülen ılık gözyaşı damlalarına dönüşerek akıp giderler. Sosyal hayatta, aile ilişkilerinde ve dâvâ adamlarının omuz omuza yürüdükleri yollarda fındık kabuğunun bir köşesinde tortu şeklinde bulunan hissi yaklaşımlar bu dönüm noktalarında gerçek kimliğine bürünür ve gözü karartan, kalbi boğan konumlarından uzaklaşırlar. Bugünlerdeki kucaklaşmalarla kırgınlıkların oluşturduğu ayrı düşmüşlük duyguları yerini dâvâ arkadaşları ve tek kalple algıladıkları kâinatın bütün zerreleri ile bütünlük ve muhabbete terk eder.
Özellikle bu günlerde büyüklüğü ile kâinatı kuşatan ve muhabbetini ruhlarda yansıtmayı irade eden âlemlerin Rabb’ını anlamak üzere, O’nun güzelliklerini bütün âleme ilan etmek gayesi ile bir araya gelmiş toplulukların muhabbeti daha belirgin yaşaması ve O’nun sonsuz sevgisine parlak bir ayine olmayı hedeflemesi belki de böyle günlerin en önemli sonucudur. Sıcaklığının muhabbeti ile kâinatı kuşatmış olan Zat’a sosyal boyutta yansıtıcı olma konumunda olan kişi ve grupların o muhabbeti kendi içlerinde yaşamaları elzemdir.
Üç aylar ve mübarek geceler, bu anlamdaki kırılmalar ve sapmaların düzeltilmesi, anlamsız kırgınlıkların ortadan kaldırılarak muhabbetin tesis edilmesi için birer milât ve dönüm noktası olarak kabul edilmeli, buna yönelik olarak en iyi şekilde değerlendirilmelidir. Gaye-i hayalleri bir olan aynı ‘kızıl elma’ya yönelmiş ideallerle bir beden gibi bütünleşen ve adeta tek kalpten beslenen insanların nefis ve şeytanın ayak oyunları ile yaşadıkları dağınıklık ve ayrılmışlığı ortadan kaldırmaları ve muhabbet zemininde titreşen zerrelere kardeş olmaları şarttır. Bu günlerde tecellisi daha belirginleşen rahmetin ruhlarda hissedilebilmesinin varlığın aslî gayesini sergileyebilmesinin en önemli şartı bu olmalıdır.
Ruhları saran sıcaklığı ile kendini daha belirgin şekilde hissettiren Rahman-ı Zülcemal’in arzusu doğrultusunda bütün zerrelerimiz muhabbetin sıcaklığı ile titreşsin. Temel prensipleri acz, fakr, şefkat ve tefekkür olan nuranî topluluğun fertleri muhabbetin en katıksız ve karşılıksız şekli olan şefkati önce birbirlerine karşı hissetsinler. O muhabbetin sıcaklığını bütün İslâm âlemine ve insanlığa yansıtsınlar. Kırgınlıklar, küskünlükler ve kasveti ile ruhları boğan mü’min kardeşine ve hatta dâvâ arkadaşına düşmanlıklar yok olsun. Bir kâse-i fağfur hükmünde olan ruhlarda manevî atmosferin lâhutî dokunuşu ile oluşan muhabbet avazı hiç susmadan ezelî muhabbetin sonsuzluğu ile buluşsun ve ebeden devam etsin.
30.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|