“Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” şeklinde bir atasözümüz vardır, ama bu bir tavsiye değil, sadece tesbittir. Böyle olduğu halde, bilhassa siyaset sahnesinde doğru söyleyeni 9 değil, 999 köyden kovmaya çalışıyorlar.
Yakın-uzak tarihimiz ‘9 köyden de kovulan’larla doludur. Ancak her defasında görülmüştür ki, doğru söyleyeni 9 köyden kovmakla ‘doğru’lar ‘eğri’ olmuyor, uzun dönemde yine ‘doğru’lar kazanıyor.
Son günlerde ‘9 köy’den kovulmak istenen kişi, ‘çiçeği burnunda milletvekili’ Prof. Dr. Zafer Üskül oldu. Üskül, bir gazeteye yaptığı açıklamada Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık ifadesinin hazırlanacak yeni ‘sivil anayasa’da yer alıp almaması ile ilgili bir soru üzerine, “Yer almaması doğru olur diye düşünüyorum” demişti. (Sabah, 27 Temmuz 2007)
Tabiî ki Prof. Dr. Üskül başka seyler de söyledi ve ihtilâl anayasasının bir an önce değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Vay, sen misin bunu söyleyen! Hemen ithamlar, suçlamalar ve bir anlamda ‘tehdit’ler gazetelerde yer almaya başladı. Ancak bir farkla: Üskül’e ‘mürteci’ demelerine imkân olmadığı için biraz zorlandılar. Benzer bir teklifi, farklı dünya görüşüne mensup bir ‘yeni milletvekili’ gündeme getirmiş olsaydı, kopartılan fırtına mutlaka daha büyük olurdu. Ama Türkiye ve dünya gerçeklerinden habersiz olan topluluk, Üskül’e yine de tepki gösterdi.
Tamam, Üskül’e tepki gösteren ve onu “999’uncu köy”e kovmaya çalışanlar olmakla beraber, köprülerin altından çok sular aktığı için ona sahip çıkanlar da oldu. Bu noktada dikkat çeken ise şu oldu: ‘Çiçeği burnunda vekil’lerine asıl sahip çıkması gereken AKP yöneticileri ya sus pus oldu, ya da ‘Onun şahsi görüşleridir, bizi bağlamaz’ dediler.
AKP’li yöneticiler şunu anlamakta zorlanıyorlar: Doğruları ifade eden ‘vekil’lerinize önce siz sahip çıkmadıktan sonra hiçbir ‘köklü’ iş yapamazsınız! Bu tavır aynen, “Biz bedel ödemeye hazır değiliz”in başka bir ifadesidir. Görmediniz mi ki, ‘bedel ödeme’yi göze almadan ve ‘doğruları dile getirenler’e sahip çıkmadan ‘iş’ yapmak mümkün değil! Ama eğer ‘iş’ yapmaktan anladığınız şey; üst geçit yapmak ve sokakları daha iyi temizlemek ise o başka! Oysa asıl ‘iş’ ‘sivil anayasa’ gibi ‘zor’lukların üstesinden gelmek, siyaset alanını genişletmek ve Türkiye’yi AB yolunda yürütebilmektir. Bu ‘iş’leri bir yana bırakıp, ‘yol, su, elektrik’i birinci sıraya koymakla bir yere varılamaz.
Bunları ifade etmekle, ‘kalkınma’ anlamındaki çalışmaları hafife aldığımız düşünülmesin. Bizim itirazımız, ‘maddî’ yaklaşımın “birinci sıra”ya yerleştirilmesinedir. Öncelik; hak, hukuk ve adalet kavramlarına (örneğimizde olduğu gibi ‘sivil anayasa’ya) verilmek suretiyle maddî kalkınma yolunda atılan adımların da daha kalıcı ve faydalı olacağını düşünüyoruz.
AKP gerçekleri dile getiren kendi vekiline sahip çıkmamış olsa da, ona sahip çıkanların varlığını görmek memnun edici. İnşallah, kısa zamanda ihtilâl anayasasından kurtulur ve sözde değil, özde bir ‘sivil anayasa’ya kavuşuruz.
30.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|