22 Temmuz’daki milletvekili genel seçimlerinde istediği neticeyi alamayan bazı ‘aydın’lar ve parti yöneticileri, kendi ‘hata’ ve kusurlarını görmek yerine; yine kolay olanı tercih ettiler. Onlara göre ‘millet’ suçlu.
Siyasî parti mensuplarının değerlendirmesi şöyle özetlenmiş: CHP’li Öymen: (Neticeler) Mantıklı değil. MHP’li Çakmak: Halk küçük paralara satıldı. (Yazar) Atabek: Seçmenin kaçının aklı ipotekli? (Yazar) Pulur: Bravo aziz millete, güle güle laiklik. (Radikal, 25 Temmuz 2007)
Elbette fert(ler) de, cemiyet(ler) de ‘yanlış’ yapabilir. Ancak bunun için topyekün milleti suçlamak çare ve çözüm değildir. ‘Aydın’lar ve siyasî parti mensupları, en başta ‘suç’u kendilerinde aramalıdır. Düşündükleri ‘doğru’ olabilir ama bu ‘doğru’ları uygun lisanla insanlara anlatabildiler mi?
Seçimler öncesi yaptığı anketlerle sonuçları tahmin eden Tarhan Erdem’in KONDA Şirketi, ‘seçmenin rontgeni’ni de çekmiş. Buna göre seçmenin parti tercihini, ekonomiye bakışı belirliyor. Seçmenin oy vereceği partiyi belirlerken dikkate aldığı faktörler şöyle sıralanmış: Ekonomik durum ve beklentiler (yüzde 78), yolsuzluk meselesi (yüzde 38), asayiş problemleri (yüzde 14), demokrasiye ilişkin kaygılar (yüzde 13), laikliğe yönelik yaygılar (yüzde 10).
Hangi partinin seçimi kazandığı meselesinden daha önemli olan mesele, bu sıralamadır. Ekonomik durum ve beklentilerin, oy vermek için seçilen partiyi belirlemesi maddesinin açık ara önde olması tesbit olarak doğrudur, ancak bir o kadar da düşündürücüdür. Buna karşılık, demokrasiye ilişkin kaygıların dördüncü sırada yer alması, demokrasi nimetinin farkına varamadığımızı, işin özünü tam kavrayamadığımızı gösterir.
Gerek Türkiye’yi idare edenler ve gerekse idare edilenler olarak şunu bilmeli ve iyice anlamalıyız ki; demokrasi olmadan gerçek anlamda ‘ekmek’ de olmaz. Demokrasi, hak, hukuk ve adalet ne kadar parlarsa; ‘ekmek’ de çoğalır. Partilerin bunun tam aksine bir anlayışı canlandırması gerçekten üzücü. “Demokrasi karın doyurmaz” gibi ucuz, fakat kulağa doğru ve hoş gelen ‘yanlı’ sloganlar da var. Siyasî partiler sürekli bu anlayışı pompalayarak aslında kendilerine haksızlık ediyorlar.
Her şeyi maddede ve ‘para’da arama anlayışı, 12 Eylül 1980 ihtilâlinin Türkiye’ye bir hediyesidir. O tarihten sonra hızlanan ‘dünyevîleşme’ hastalığı cemiyeti tehdit ediyor. ‘Seçmen’lere “Ekmeksiz yaşarım, hürretsiz asla” anlayışının ‘doğru’ olduğunu anlatabilmek önemli. Bu görev de en başta ‘aydın’lara ve siyasî partilere düşüyor. Bu gerçek, topluma anlatılamadığı sürece, ‘demokrasiye ilişkin kaygılar’ sebebiyle ‘tercih’ yapanların sayısı her zaman alt sıralarda olur. Oysa Türkiye’nin menfaati, ‘demokrasi kaygısı’ ile tercih yapanların sayısının artmasındadır.
Milleti suçlamadan önce, bu gerçekleri anlaşılır şekilde anlatamadığımız için ‘Suçlu biziz!’ diyebilmeliyiz.
26.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|