Mahmut Övür gibi (Sabah) kimi yazarlar 22 Temmuz seçim sonuçlarını bir ‘sivil devrim’ olarak ilân ettiler. Öyle veya değil, ama bu sivil devrimin mahiyetini biraz irdelemek gerekiyor. Kime karşı ve nasıl bir devrim? Herhalde bu sorunun en şık cevaplarından birisini veren Rus ‘PRS Haber’ sitesi oldu. Adını bulmuş: Turuncu devrim! Nuh Gönültaş’tan sonra bu tespiti yapan ikinci kaynak.
Turuncu devrimlere talimli olduklarından bu konuda en iyi derecede koku alanların Ruslar olmasından daha tabii bir şey olamaz. Onlar da yeni Türk zaferinden turuncu devrim kokusu almışlar. Milliyet konuyla ilgili haberinde şu satırlara yer veriyor: “Yabancı basın, Türkiye’deki seçimlere ilişkin haber ve analizlere dün de geniş yer ayırdı. Rus PRS Haber sitesi, seçim sonucunu AKP amblemindeki renge atıfta bulunarak ‘Türkiye’de turuncu devrim’ başlığıyla okuyucularına duyurdu...”
Bu devrimin Hudson manevralarına veya mühendislik kurgularına da bir cevap teşkil ettiği söylendi. Bilindiği gibi, Hudson Enstitüsü Likudniklerin toplandığı merkez olarak biliniyor. Zeyno Baran da bu yorumlara katıldığını ve tartışmalı toplantı ile ilgili pişmanlık ve eseflerini dile getirdi. Bunlar doğru. Yani Amerika’daki neoconlar pek de AKP’den hazzetmezler. Taraflar arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı. 1 Mart tezkeresi ve Halid Meşal gibi Hamaslı temsilcilerin ziyaretlerini hazmedemiyorlar. Bundan ötürü ilişkiler gel git hali yaşıyor. Bununla birlikte AKP her defasında bu ilişkileri tamire yelteniyor. Bu bağlamda Cüneyt Zapsu’nun Enterprise Institute’da neocon liderlere ‘Başbakanı süpürge deliğine süpürmeyin, yararlanmayı tercih edin’ şeklinde ifadeler kullandığını hatırlıyoruz.
Gerçekten de neoconların Türkiye’deki tabii müttefikleri, ulusalcılar. Bunda şüphe yok. AKP’den de hazzetmedikleri su götürmez bir gerçek. Ama neoconlara yaranamamak AKP’nin oturduğu çizgiyi haklı kılar mı? Soros’un değirmenine su taşımayı tecviz eder mi?
***
Neoconlarla Soros veya Turuncu Devrim arasında rol dağılımı olduğu bir gerçek. Neoconlar silâhla, sopayla ve darbelerle değişim yapıyorlar. Soros ise tanksız topsuz harekâtlarla birlikte işi kotarıyor. İçten dönüştürüyor. Sivil toplum örgütleriyle işi kotarıyor. Bundan dolayı sivil devrim ifadesi de Soros’a işaret eder. Bu itibarla, “Bu kimin zaferi?” sorusunun cevabı şudur: Bu olsa olsa Soroscuların, Neoconların müttefikleri Ulusalcılara karşı bir zaferidir. Zaten Soros ikinci döneminde Bush’u devirmek için kampanyaya 15 milyon dolar sermaye koymamış mıydı?
Soros tarzının farkına bile varmıyorsunuz, ruhunuz bile duymuyor. Dolayısıyla neoconların pençesinden kaçarken Sorosgillerin ipine tutunmak bir çıkış yolu değil. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktır. Bu itibarla, günlerdir bahsedilen devrimin temeli veya üss-i inkılap boşluktan ibarettir. Bu, rafine bir devrimdir. Neoconların gönlünü yapamayanların Soros’lara dümen kıvırmasından başka bir şey değildir. Kanatların birinin altından çıkarak diğerinin altına girmektir. Daha önce İsrailli müsteşar Alon Liel’in Erdoğanizm tabirini hatırlatırcasına turuncu devrimden hemen sonra The Christian Science Monitor gazetesi Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin yeni Atatürk’ü ilân etti. Eminim Türkiye’de ve İslâm aleminde yeni Mustafa Kemal’ler arayan neoconları bu seçenek tatmin etmemiştir. Ama o da varsın neoconların değil de neoliberallerin Atatürk’ü olsun. İster neocon isterse neoliberallerin olsun, ortak noktası dine mesafedir. Başbakan Erdoğan geçmişteki konuşmalarında “İslâmı referans almayacağız’ şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştu. Bunu teyiden Belçika gazetesi Le Soir: “Erdoğan ılımlı da olsa İslâmcı etiketini atıyor, orta sağın başına geçiyor” diye yazıyor. Amerikan gazetesi The Christian Science Monitor, Erdoğan’ı yeni bir Mustafa Kemal olarak takdim ettiği sırada Şarku’l Avsat gibi gazeteler de seçim zaferinden sonra onun kontra bir sözünü sayfalarına taşıdılar: “Atatürk’ün yolundan sapmayacağım (23/7/2007, Şarku’l Avsat gazetesi)”. Aslında bunu teyid eden çarpıcı bir fotoğraf AKP’nin önünde çekilmişti. İki başörtülü kız başörtülerinin üzerinde ‘Atam izindeyiz’ bandanası taşıyorlardı. Aslında ona yönelik bu iltifatların tamamı eski referansını terketmesine mukabil rüşvet-i kelamdan ibarettir. Bu lakapların hiçbir aslı ve derinliği ve hakikatta karşılığı yoktur. Üss-i inkılap, boştur.
***
Arap dünyasındaki kafası karışıklar için bir zamanlar adı Ürdün Kraliçesi Raina ile çıkan Şarku’l Avsat’ın eski yayın yönetmeni Abdurrahman Raşid kılavuzluk yapıyor: “AKP’nin durumu bizim Arap yakasının bildiği gibi değil. Bizdeki dinî partilere hiç benzemiyor. Dinî bir parti veya cemaatten ziyade olsa olsa tez ve uygulamalarıyla liberal bir oluşumdur (25 Temmuz 2007, Abdurrahman Raşid: İslamiyyu Türkiye: Liberaliyyun).”
Ama birileri ne yaptığının farkında değil. Mevlânâ’nın dediği gibi: Hacı burası Türkistan yolu ve sapağı, bu yol Hicaz’a çıkmaz... Çıksa çıksa şimdi Washington’a çıkar. Hanya ile Konya farkını anlamadan birileri hac niyetine Washington yollarına düşmüş durumda.
26.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|