Bediüzzaman’ın, “Acele ettim kışta geldim” ifadesi, bir durum tesbitidir. Yangın yerine dönmüş bir dönemde itfaiyeci telâşı ve acelesidir. Normal bir halin tercümesi, sakin bir aklın rehaveti ve kabiliyetini dâvâsına yeterince emanet edememiş bir ruh halinin anlayacağı tavır değildir.
Acele etmek; yangın söndürme azmiyle risklerden, tehlikelerden korkmadan, “Bir taun ve yangın felâketi” karşısında, evladının imanı tutuşmuş ve yanan bir babanın, bir müceddidin feveran ve vazifeşinaslık mertebesidir.
“Karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükeliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor” dediği, zamanın zemherir hali, kışın iç yakan imansızlık bürudeti ve yangının göz önünde devasa sardığı ve saracağı Müslüman imanı ve insanlık dramı karşısında bir ürperti, bir teessüf, bir “helâket ve felâket asrı”nda olmanın görünen ip uçları ile çarelere başvurma diğergamlığıdır.
Ateşin ilâcı sudur. Söndürecek olan da odur. Toprak, kışını yaşarken, susamışlığına ve döllenmesine çare olan da sudur, nemdir. Kışın gereği olan su bereketi, yangının da panzehiridir.
Bizi “işba edecek” olan iman suyu, ancak küfür yangınını söndürebilir. Başka yollar yol değil. Vücudu besleyecek, kuruluğunu alacak, gıdalarına lezzet katacak, sindirimini kolaylaştıracak ve sıcaklığını/hararetini dindirecek olan da sudur.
Asrın yangını imanları yakarken, o yayılan felâketi def edecek olan iman suyu ile küfrü söndürmek ve İslâm suyuyla topağın mahzeninde yeni tohumları filizlendirme gayretidir. Yeni tohumlar, yeni ağaçlardır ve yeni meyvelerdir. Aynı zamanda yeni çekirdeklerdir. O çekirdekler, aynı zamanda tekrar toprağa düşmeyi düşleyen fedakârlar mangasıdır.
“Acele ettim kışta geldim”sadece söylenmekle ve durumu ifade etmekle yetinilecek bir hal değildir Bediüzzaman’da. Sonrasının başlangıcıdır. ”Maddî ve manevî kıyamet kopmazsa” şartını, tereddütlü vaziyette, beşeriyetin zihnî ve imanî intiharına götüren bir manevî kıyametten “şartı muallak” pozisyonundan çıkarıp, amelimizle, gayretimizle, ihlas esaslı tesanütle ve teşrik-i mesainin lazımı olan taksimül amal ile yola revan olmak, “ayağı taşa değecek” dikkatsizliğe takılmadan maksada kilitlenmiş yücelikte yol almaktır.
Yoksa, Allah korusun, adetullaha uyulmadığı, “mucizevari fütuhat”ın gereği olan ihlasla birlikte ihtisas, ihvanla birlikte ihtimam ve irtibatla birlikte irtifa sağlanmadıkça, herkesin manevî kıyameti ve şahsî dünyası kıyametini yaşamakla karşı karşıyadır.
Bediüzzaman, bütün insanlığın küfür alevleri içinde “iman tutuşması”na seyirci kalmayarak, ”üstüme vazifedir”diyerek, azmin iman dolu zaferi ile “mübareze meydanı”na çıkmıştır. İki dünyası da elindedir.
Her şeyi şahsı adına kaybetmeyi, dâvâsı adına kazanç kabul edecek kadar feragat yüklüdür. “Dünyamı da feda ettim, ahiretimi de” dostane paylaşımının yüksek ruhudur. Hesabı, kitabı, siyaseti, korumacılığı, kendine dönük bir planı, nefsi olan kutsiyet libasları ve zırhları yoktur. Kur’ân’ı, sadece “Kur’ân olduğu için sever” hakikatının tezahürüdür.
“Acele ettim kışta geldim”doğru bir haber tekniğidir. Bir kanaat ifadesi ve yaşadığını paylaşma zeminidir. Gerekçelerine girmez. “Neden kış?”sorusuna, bir çok aklı evvel ve felsefi müşeveşiyetle cevap aramaz. Dünyevi aklın rasyonel verileri burada sükut ettiğinin idrakindedir.
Çünkü zaman, ahir zamandır. Medreseler verimsiz. Tasavvufi hal, kalbi haz ve hissi tercihler, şahıs merkezli kutsiyet referansları, artık yeni asra hitap etmemektedir. Ciddî bir çöküş yaşanmaktadır devlet-i aliyede. “Eski hal muhal” deme kertesinde olan bir zat gerekliydi. Bir söz lâzımdı.
Ve bir göz hazırdı. Asrın basar tecellisi olmaya, basireti bulmaya ve buldurmaya talip bir göz, iman gözü, kalp gözü ve ikisinin de tefekkürle aklı ve imanla kalbi imtizaç ettiren kimyasında, asrın en yüksek ateşinde reaksiyona girerek kimyevi ilâç özelliğini Risâle-i Nur olarak asrın reçetesi olarak takdime.
Evet, ”acele ettim kışta geldim” 87 yıllık bir hayatın tercümesidir. Hüznünü içinde yaşayan, yalnız insan haletidir. “Hüzn-ü masumane”nin gerçeğiyle buluşarak ve zamanın garibi olarak, bediî bir hususiyetin ağır dönemlere deva olacak çareleri yazmıştır, yaşamıştır.
Beşeriyet için çırpınan canhıraş hali, dâvâsı sevdası olan bir kahramanlığın gözümüzün önündeki şeref tablosudur.
“Nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ” noktası, tam da uçuşun yaşanacağı, depara kalkılacağı, himmet ehlinin kayıtlarının çözüleceği, şevkin hayat kaynağı olacağı ‘take off’ noktasıdır.
“Acele ettim, kışta geldim” kendisine ait ve bize de rehber olan zamanın ve zeminin topoğrafyasını ortaya koyan bir etüttür. İncelenen sahanın, asrın fotoğrafıdır.
Sabrı, sıkıntıyı ve cefayı kendisiyle özdeşleştirirken, şefkatinin yüksek kollarıyla üç yüz asır sonraki Saidlere, Hamzalara, Ahmetlere müjdeyi verir: “Sizler cennet asâ bir baharda geleceksiniz. Ekilen nur tohumları, zamanınızda neşvü nema bulacaktır.”
Herkes kış hazırlığında, baharın müjdesi olan nur tohumlarını beklemeli. Bu bahçeler için ihtiyacımız olan bahçıvanlar, ustalar, uzmanlar, eğitimciler, rehberler, işçiler yetiştirmeli.
30.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|