Uzlaşma, son zamanlarda en çok işittiğimiz ve okuduğumuz kelimelerin başında geliyor. İnsanlar arasındaki ilişkilerin düzenli ve toplum hayatının huzurlu olması için uzlaşma kültürüne ihtiyaç vardır. Geneli ilgilendiren bir konuda, birden çok taraf farklı görüşler ileri sürüyorlarsa, çoğunluğun kabul ettiği bir noktada buluşmak ve ona göre hareket etmek gerekir. Medeni anlayış bunu gerektirir.
Ne var ki, bugün uzlaşma isteyenlerin niyetleri ortak noktada buluşmak değil, kendi taraflarında buluşmaktır. Uzlaşma için ortak bir zemin aramaya, çoğunluğun görüş ve düşüncesini dikkate almaya gerek yoktur. Herkes onların düşüncesine teslim olacak, fikirlerini kabul edecek ve hayat tarzını benimseyecektir. O zaman uzlaşma sağlanmış olacaktır. Çoğunluk ne istiyor, çağdaş demokrasilerde nasıl uzlaşılıyor, evrensel değerler neyi gerektiriyor, bunların hiç biri önemli değildir. Onların dediklerini kayıtsız şartsız kabul ederseniz, uzlaşmış olursunuz. Aksi takdirde sizinle bir arada yaşanmaz. Onların uzlaşma şartlarını kabul etmezseniz, “öteki” olur çıkarsınız.
Demokrasilerde uzlaşma, çoğunluğun tarafında olur. Azınlığın dediğinde uzlaşma olacaksa, o zaman seçimin bir anlamı kalmaz. Millet sandığa attığı oylarla nerede uzlaşılacağını gösteriyor. Buna rağmen, halkın tercihini dikkate almadan “ben azınlığım, ama benim dediğim olmalı” diye diretilirse, bu uzlaşma değil dayatma olur. Yani azınlığın çoğunluğa tahakkümüdür. O zaman “çoğulcu demokrasi” yerini “ azınlıkçı demokrasi” şeklini alır ki, dünyada böyle bir ucube demokrasi örneği yoktur.
Bir ülkede, halkın yüzde sekseni “başörtüsü yasağı kalkmalı” diyor, yüzde yirmisi de “devam etmeli” diyorsa, burada uzlaşma aramak gereksiz ve anlamsızdır. Ne var ki, bizim ülkemizde gereksiz ve anlamsız uygulamalar normal görüldüğü için bu sorun da bir türlü çözülemiyor. Daha garip olan da, yüzde elliye yakın bir halk desteği ile iktidara gelenler de hâlâ uzlaşma arayışı içinde bulunuyor. Millet uzlaşmış, size de bu sorunu çözün diye bu kadar destek vermiş. Buna rağmen “kurumsal mutabakat” gibi ne olduğu belli olmayan bir mutabakat beklentisi içinde olmak, “ ben bu sorunu çözmek istemiyorum” demektir.
Yeni mecliste 70 millet vekili ile temsil edilen MHP başörtüsü yasağının kaldırılacağını vaad etmişti. Bu vaadleri her halde hâla geçerlidir. Bu defa eski hatalarını tekrar etmeyeceklerini ümit ediyoruz. Bağımsızların da büyük çoğunluğu bu yasağın kalkmasından yana olacaktır. AKP’nin 341 milletvekili de her halde yasağın devam etmesinden memnun değillerdir. Halk zaten bu konuda büyük bir çoğunlukla mutabakata varmıştır. Yani un var, şeker var, yağ var, geriye helva yapmak kalıyor. Eğer bu kadar malzemeye rağmen bu defa da helva yapamazsanız, millet bir daha sizi o mutfağa sokmayacaktır.
Aslında başörtüsü bireysel bir haktır. Kişilerin hakkı konusunda bir başkası ile uzlaşı aranmaz. Uzlaşma aynı zamanda bir pazarlıktır. İnsan hakları ise, pazarlık konusu yapılamaz. Ne yazık ki, ülkemizde en temel haklar bile siyasete malzeme olmuş ve pazarlık konusu yapılmıştır. Onun için hiç gereği yokken uzlaşma ihtiyacı hissedilmiş, buna rağmen millet uzlaşmayı da sağlamış ama bazı engelleri aşmak mümkün olmamıştır. Şimdi şartlar daha müsait, siyasetin eli daha kuvvetlidir. Artık bu eller yıllardır süregelen bu yasağın kalkması için havaya kalkmalıdır. Vekillerin maaşı ve özlük hakları söz konusu olduğunda hemen mutabakat sağlanıyor ve eller havaya kalkıyor. Bir defa da başörtüsü mağdurları için elleri havada görmek istiyoruz.
04.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|