Demokrasinin çoğulculuk ve ortak akla dayalı ortak tercihler üzerinden sağladığı seçim ve katılımcılık, farklılıkları kabullenme kültürünü zorunlu kılıyor. Her zaman öteki dediğimiz için de biz öteki oluyoruz. Bu durumda yeni şartları doğru okumak ve yeni çözümlerde anlaşmak gerekiyor.
Ötekine mutlak haksızlık yüklemek, gücün tahakkümünden kaynaklanır. Ötekileştirme, yansımamızın bir karşı bildirimi olan ötekini yok saymaktır. Ötekileştirme, kişiyi aynadan uzaklaştırmadır. Saha dışına itmedir. Zulme giden yolu açmaktır.
Öteki dediğimiz, aynı zamanda bizim aynamızdır. Beğenmediğimiz suretlerin yansıyan şeklini yok saymak, beraberinde baskıyı ve eziyeti getirir.
Ötekileşme, kendimizi vazgeçilmez görmenin ve baskın olmayı temel rol gibi görüp, bunu meşrûlaştırma eğilimi ise bastırılmışları çoğaltır.
Ben ve öteki tasnifi, kategorik zihni bölünmenin paylaşımcı olmayan bencil yaklaşımından başka bir şey değildir. Kendini özgün ve ayrıcalıklı görme hastalığı, baskın kültür ve alışkanlığın hakimiyet kodunu da kullanıyorsa, ötekileştirme artıyor ve kaynaşma imkânı azalıyor. Oligarşik yapının ana karakteri budur.
Kendine has olunabilir. Ancak bir başkasının da kendine bir hususiyet yüklemesine mani değildir. Bir başkası farklıdır, farklılaşmadır. Bu kırılma noktasında, ayrıştırıcı ve bölücü bir tavrın belirleyici karakteri ile kendimizi ayırt etmek, hegemonya kültürün, tabir yerindeyse faşizan kalıbıdır.
Batının menfi kanadı bizi ötekileştirirken, bizim de kendi içimizde ötekileştirme sendromuna yakalanmamız, trajik bir haldir. Kimlik krizi geçirmeyen ve kimliğini tekli gören milliyetçi akımların birinci dünya savaşı ile başlayan bu negatif projeleri, günümüzde farklı ve gelişen çatışmaları beraberinde getirmiştir.
Yer küreyi ortak bir özne ile dayanışmaya dönüştürmek fikrini, kimlik sorusu ile ıskalamak, derin yaralar açar ve bölüşmek yerine bölünmeyi getirir.
Avrupa kimliği, özünde Hıristiyan temelli bir bakışla AB’yi inşa etmeye çalıştığında, demokratikleşmenin önünü kesen ayırıcı bir unsur olmaktadır. Bu haliyle Müslüman Türkiye’yi birliğe alma kaosu başlamaktadır.
Avrupa, özü korumaya dönük ve kendine has korumacı bir geleneği sürdürmek için AB’yi kurmamıştır. Bilâkis, çoğulcu, farklılaşma özgürlüğünü destekleyen ve bunu ortak medeniyet projesi olarak halklarına sunan bir yaklaşımın etkinliğini sağlama çabası içindedir.
Kendimizi Batı karşısında, onların terminolojisi ile ifade etme hastalığı, Batı ile kendimizi tüketmekten başka bir hayır getirmemektedir. Onun öteki dediği biziz. O da bizim için öteki iken, ortak buluşma noktalarına ağırlık veren, birbirini kabullenen bir süreçle, ortak medeniyet havzası beşeriyet için oluşturulabilir.
Kendi evimizde kendimizi rahat hissetmemek, batının dayatmacı ve kibirli hali karşısında kendi değerlerimizi bilememenin biçareliği, baskın Batıya karşı teslim bayrağı çekmektir.
Doğudan Batıya bir gizem ve ilgi çeken kapalılık ve batının anlama çabası içinde, elbette onların referanslarını kullanabiliriz. Yeter ki kendi değerimizi tahrip eden bir başkalaşmaya dönüşmesin.
Batının doğuyu oryantalist görme yaklaşımı, ona yeni ev ödevleri yüklemektedir. Bize de kendimizi doğru anlatma ve farklılıklarımızı net ortaya koyup onların da bizi öğrenmelerine ve kabullenmelerine kapı açacak fırsatlar vermektedir.
Kendimizi kapatmadan ve öteki dediğimizi de kapatacak bir daralmaya sokmadan, yeni ifademizi ortaya koymak, başkasının da bizi anlamasına yardımcı olmak, ıztırabı azaltacak karşılıklı diyalogla mümkündür.
Kimlik bunalımı ve buhranı en çok Batıda yaşandığı da bir vakıa. Egemen güçler, kendilerini sahip gördükleri hiçbir alanın bizzat içinde değillerdir. Bir anlamda dünyaya hakim olmadıkları, zorbalık yapmalarından anlaşılmaktadır.
Politika üretemeyen, ortak buluşmalara ev sahipliği yapamayan ve ötekini beriki yapma despotluğundan kurtulamayan siyasî sistemler, toplumla ile buluşma ve saygı içinde kabullenme niyeti taşımadıkları için demokrasinin topal ayağını temsil ederler.
Böylece, öteki kavramı ile kimlik bunalımının da öncüsü bir ayrışma başlamış olmaktadır. Dünyanın ortak normlarını yer kürede beraberce asgarî bir dünya ortaklığı ile ortaya koymak, hâlâ beşeriyeti önemseyen bütün pozitif görüşlerin ortak hedefi olmalıdır.
Bunu inşallah beşeriyetin samimî ruhları gerçekleştirecektir.
01.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|