Biz insanlar günah işlemeye meyyal bir şekilde yaratılmışızdır. Günah işlemek adeta insanlığımızın önemli bir yönünü ortaya koymaktadır. Zira günah olmasaydı imtihana tabi oluşumuzun da bir anlamı olmayacaktı. “Her şey zıddıyla bilinir” kaidesi gereğince günah olmasaydı, günahlardan korunmak için gösterilen ve insanların kabiliyetini müsbet bir şekilde geliştiren çabalarımız da olmayacaktı.
Günah olmasaydı tevbe ve istiğfar için Rabb-i Rahime yönelmenin gereği de kalmazdı. Günah, Cenâb-ı Hak’kın, Gafur, Tevvab, Rahman ve Rahim gibi birçok isimlerinin insanlarda tecelli etmesi için bir zemin hazırlamaktadır. Bu duruma göre, bizlerin kendimizi tamamen günahlardan arınmış bir insan olarak görmemiz yaratılış sırrına aykırı düşecektir.
Günahları tamamen yok etmek, günahsız bir hayat oluşturmak mümkün olmayacağına göre, günahlarla mücadele azmimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Küçük olsun, büyük olsun her günahtan sonra tevbe ve istiğfarla gösterilecek olan pişmanlık hali, varılmamız istenen hedeftir. İnsanlar hiç günah işlememekle değil, günahlarından samimi bir şekilde tevbe etmekle manevî açıdan yükselebilirler.
“Ben günah işlemem” ifadesi, nefis ve şeytanın insanlara kendini inkar ettirmesi anlamına gelecektir ki, böyle bir anlayışta büyük bir tehlike bulunmaktadır. Zira şeytanın en büyük hilesi kendini inkar ettirmektir. Şeytanı önemsiz gören, nefsinin düşmanlığını hafif gören bir insan kendini şeytan ve nefsin hücumlarından korumak için bir çaba ve gayret içine girmeyecektir. Böyle olunca da o insanın dünyasında meydan şeytan ve nefise kalacaktır.
Allah’ın rızasını kazanmak o kadar büyük incelikleri gerektiriyor ki, her anımızda günah işlediğimizi düşünmemiz gerekecektir. Böyle düşünürsek, her anımızda gelmesi muhtemel günahlara karşı siper alma ihtiyacı içine gireceğiz. “Su uyur düşman uyumaz” atasözü nefis ve şeytanlar için söylenmiş olmalıdır. Zira fiili olarak kendimizi günahlardan korusak bile, kafamızda oluşturulacak bazı düşüncelerle nefis ve şeytanlar bizlere günah işletebilirler.
Gurur, kin, ucb gibi hallerle işlediğimiz günahlar başkalarıyla görüşmeden de işlenebilir günahlardır. Diyorum ki, bizler kendimizi hiç günah işlemeyecek bir şekilde programlamak yerine, kendimizi, her an günahlardan korunmak ve işlediğimiz günahlardan dolayı tevbe etmek üzere ayarlayalım.
Günahsız bir hayat bizim için mümkün olmadığı için, bizlerden öncelikle “günah-ı kebair” diye ifade edilen büyük günahlardan uzak durmamız istenmektedir. Büyük günahları işlemedikten sonra, küçük günahlardan dolayı, yapma imkânı bulabileceğimiz güzel amellerimizle, ibadetlerimizle kendimizi affettirebiliriz belki.
Günahlardan dolayı korkunç tehlike, büyük olarak ifade edilen günahlarla karşımıza çıkabilir. Bu tür günahlardan korunmak için azamî çaba gösterdiğimiz ve bunda muvaffak olduğumuz zaman, diğer günahlardan kurtulmanın en önemli yolu, Allah’ın rahmet hazinesinden yardım istemek olacaktır.
“Nasıl olsa günah işlememiz insanlığımızın bir gereğidir” diyerek isteyerek günah işleme tehlikesini de unutmamamız gerekir. Küçük olsun, büyük olsun “sonra tevbe ederim” diyerek günah işlemenin, insanı günah bataklığına düşürebilir bir tehlikesi vardır. Günaha niyet tehlikeli bir yaklaşımdır. Günahlardan çekinme niyetine rağmen, insanın bir derece elinde olmadan işlenen günahlardan kurtulmak için yapılan duaların makbuliyeti daha çok umulabilir.
Elhasıl, aslında en büyük vazifemiz, olabildiğince az günah işlememiz ve her an kendimizi günahkâr olarak bilerek Allah’a yalvarmalarda bulunmamızdır. Günahları unutmak, günahkâr olabileceğimiz ihtimalini düşünmemek, önümüzde kurulmuş şeytanî tuzaklardır. Öyle çok günah çeşitleriyle karşı karşıyayız ki, bilhassa ahirzaman olan zamanımızda masum olmak kolay olmamaktadır. Tamamen masum olma imkânımız yoksa da, her an kendimizi günahkâr bilmek imkânına sahibiz. Unutmayalım ki, insanın kendini günahkâr bilmesi, günahlardan kurtulmanın önemli bir başlangıcı olabilir.
21.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|