Eski Roma ve Yunan Medeniyetlerine dair kaynaklarda evleri, meydanları süsleyen kadın erkek heykellerinin, bina duvarlarını bezeyen suretlerin bolca kullanıldığını görürüz. Kadın ve erkek figürleri, heykelle, resimle bir nev'î ilâhlaştırılmıştır o dönemde.
Eski Roma ve Yunan Medeniyetlerinin ruhu günümüzde de hüküm sürmekte.
Kimi zaman sekiz on katlı binaları boylu boyunca bezeyen, Herkül ve Afroditi hatırlatan endamlarıyla şuh bir şekilde süzülen mankenlerin yer aldığı reklâm panolarını görünce bunu hatırlamamak mümkün değil…
Sefih medeniyetin ruhunda erkek, kadın hatta çocuk bedenlerini teşhirde sınır yok… TV, sinema, klip, reklam afişleri gibi teknolojinin sunduğu bütün imkânlar günümüzde (istisnalar hariç) nefsin hayvanî zevkleri için kullanılmakta…
Yine Lâtife Hanım…
Ülkemiz gündemine yine Lâtife Hanımın başörtülü olduğu konusu geldi. Malûmunuz yıllardır başörtüsü yasağına eleştirilerde, (muhataplarda hiçbir etki yapmasa da) ilk sıralarda yer alan bir gerekçe olarak sunulur Lâtife Hanımın başörtüsü…
“İlk Cumhurbaşkanımızın annesi ve eşi de türbanlıydı!” açıklamasına, CHP’den hemen “Atatürk’ün eşinin türbansız, başı açık resimlerini hiç görmemiş görünüyorlar. Atatürk’ün hedeflerinden biri tesettürü kaldırmaktı. Geçmişten örnek vermeye kalkarlarsa çok mahcup olurlar” cevabı geciktirilmeden verildi.
Gerçekten de yakın tarihte dedelerimizin ve ninelerimizin “aile hikâyesi” olarak kulaktan kulağa aktardığı hatıralarını düşünürsek, insanlık adına utanılacak sahneler yaşanmış 70–80 yıl öncesinde… (Şimdi de torunlarına bir başka şekilde yaşatılıyor ya!)
“Hafızayı beşer nisyanla malül” unutuyoruz olanları… Ama Allah söyletiyor işte. Atalarımız boşuna “Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler!” dememiş!
Türban modelleri!…
Malûm medya, mecliste çoğunluğu sağlayan parti milletvekillerinin başı örtülü eşlerini fişledikten sonra onlara baş bağlama formülleri de sunmaya başladı. Okuduğum gazetenin orta sayfası, ülkemizin önde gelen modacılarının tesettür tavsiyelerine ayrılmış. Başörtüsü bağlama şekilleri, ayakkabılar, alınan kaşlar, yapılan makyaj, giyilen pardösü ve tayyörlere dair yorum ve tavsiyeler…
Yazılanları okuyunca Nasreddin Hoca’nın kuş fıkrasını hatırladım. Hani Hoca kendisine getirilen Hacı Leyleği tanıdığı hiçbir kuşa benzetemeyince gagasını kısaltmış, kanatlarını kırpmış bacaklarını kesmiş ve sonunda “İşte şimdi kuşa benzedin!” demiş ya…
“Helal daire keyfe kâfidir. Harama girmeye gerek yok” ama Kur’an’ın tesettür emri ile sefih medeniyetin giyim tavsiyelerinin zeytinyağı ve su gibi birleşmelerinin mümkün olmadığı da bir hakikat… Birleştirmeye çalışanların Nasreddin Hocanın kuşuna dönme ihtimali var! Aman dikkat!
Kur’ân’ın tesettür emrine hassasiyetle riayet etmek, tercihini başörtüsünden yana yapanlar için bu zamanda önemli bir cihad kıymetinde. İ’la-yı kelimetullah, yani Allah’ın adını, İslâm hakikatlerini neşretme gayretleriyle aynı kefede. Böyle bir vazifeyi hakkıyla eda edebilmeye hepimiz dikkat edelim hanımlar!
19.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|