Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Siyasilerin dikkatine!

•Türkiye’nin anayasal ve yasal sistemi, hâlâ anti demokratik, farklılıkları reddeden, tekçi ve otoriter/totaliter niteliktedir. Bir ülkenin demokratik bir ülke olarak nitelenebilmesinin en başta gelen özelliği, o ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olabilmesidir.

•Sistem sivil otoritenin üstünlüğü ilkesine dayanmamakta, seçimlerle oluşan halk iradesinin yalnızca siyasî iktidarı belirlediği anlayışı hakim kılınmaya çalışılmaktadır. Siyasî iktidar dışında devlet iktidarının bulunduğu, bu iktidarın halk tarafından seçimle belirlenemeyeceği ve özellikle ordu merkezli güvenlik bürokrasisi, yargı ve YÖK gibi devlet kurumlarının devlet iktidarının bileşenlerini oluşturduğu dillendirilmektedir. Öylelikle halk iradesinin ortakları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı, devlet ideolojisinin varlığından ve herkesin bu ideolojiyi savunması zorunluluğundan söz etmektedir. Demokrasinin çoğulculuk ilkesi reddedilmektedir. Farklı fikirler tehlikeli olarak nitelenmektedir.

•12 Eylül Askerî darbesinin bir ürünü olan 1982 Anayasası bir defada ve tümüyle değiştirilmelidir. Anayasa, insan hakları ve özgürlüklerine dayanmalıdır. Anayasa değişiklikleri, hazırlanışı ve kabul ediliş süreçleriyle de katılımcı ve demokratik olmalıdır.

•Demokrasinin çoğulculuk, katılımcılık ve açıklık ilkeleri anayasada yaşam bulmalıdır.

•Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, bağımsızlık, tarafsızlık ilkelerine uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır.

•Barolar üzerinde Adalet Bakanlığının vesayeti kaldırılmalıdır.

•Askerî Mahkemelerin varlığına son verilmelidir. Ya da pek çok Avrupa ülkesindeki uygulamaya benzer düzenleme yapılmalıdır. İlkece asker, sivil tüm yurttaşların doğal ve sivil yargıda (mahkemelerde) yargılanmaları sağlanmalıdır.

•Yüksek Askerî Şûrâ kararlarına ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yolu açılmalıdır.

•Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmalıdır.

•Bağımsız ve tarafsız yargının yapılandırılması için bir çok kanun değiştirilmelidir.

•Düşünce, dil, din, inanç ve kültür özgürlüklerini sınırlandıran, yasaklayan ve cezalandıran hükümler içeren yasaların ilgili hükümleri yürürlükten kaldırılmalıdır.

•Sivil otoritenin halk iradesine dayalı oluşundan hareketle, Millî Güvenlik Kurulu’nun Anayasal bir organ oluşuna son verilmelidir. Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu yürürlükten kaldırılmalıdır.

•Devlet laiklik ilkesinin gereğini yerine getirmelidir. Dinler ve inançlar karşısında tam bir tarafsızlık sergilemelidir. Yurttaşların dinî inançlarına karışmamalıdır. Bir dini, bir mezhebi desteklemekten ve taraf tutmaktan vazgeçmelidir. Zorunlu din dersi uygulamasına son vermelidir.

•Başörtüsü sorunu, siyasal yaklaşımlarla değil insanların kişisel haklarına saygı çerçevesinde çözülebilir. Başörtüsü yasağı aynı zamanda kadına yönelik şiddettir. Yurttaşların kılık kıyafetine karışılmamalıdır. Özellikle kamu hizmeti alan pozisyonda bulunan öğrencilere yönelik baskıcı uygulamalara son verilmelidir.

•Tümümüz eşitiz ve kültürlerimiz, dillerimiz, inançlarımız eşdeğerdir. Devlet nezdinde böyle muamele gösterilmelidir.

06.08.2007


Adıyaman gezi notları

Adıyaman’a ilk ziyaretimiz olmasına rağmen geniş bir arkadaş ve dost çevremiz olması sebebi ile aşina olduğumuz bu Anadolu şehrini yakından tanımak ayrı bir onur oldu.

Adıyaman ekonomisi yatırım teşvikleri sebebi ile son yıllarda cazibe merkezi olmasının yanında, Adıyaman Üniversitesinin kurulması ve tıp fakültesinin yakın zamanda kararının çıkacak olması bu şehri bir çok açıdan cazibe merkezi yapmış.

Sıcağa rağmen hem gündüz hem geceleri cıvıl cıvıl. Bir lokantaya oturduğunuzda güler yüzlü hizmet görmenin yanında, sipariş alınmadan önce mutlaka bir sürahi soğuk su ve adam sayısı kadar bardak getirdikten sonra sipariş alınıyor. Geceleri özellikle belediyenin altındaki çay ocağında ve Demokrasi Parkında geç saatlere kadar çay içen, sohbet eden insanlara rastlamak mümkün. Ayrıca, Maraşlıları imrendirecek kadar iyi dondurma ve baklava tatmak isteyenler mutlaka Adıyaman’a gitmeli. Adıyaman hakkında kısa bir girizgâh yaptıktan sonra Adıyaman’da beni en çok etkileyen taziye örfünden (taziye evlerinden) bahsetmek istiyorum.

Yolda beni karşılamaya gelen Ömer kardeşten ev sahibimizin bir gece önce yaşlı teyzesini kaybettiğini üzülerek öğrendim. Selçuklu tarzında inşa edilen ve biraz çarşı içine sıkışmış görüntüsü veren Ulu Camide kılınan cenaze namazından sonra, yeni mezarlığa arabalarla gittik.

Mezarlıkta defin, duâ ve diğer gerekler yerine getirildikten sonra aileye, yağmur ve aşırı sıcaktan korunaklı bir çatı altında taziyeleri kabul etme imkânı sağlanmış. Yine burada başka bölgelerde, limonatacılara benzer adamlar tarafından meyan şerbeti denilen soğuk ve biraz ekşi bir içecek ikram ediliyor. Bunun usûlü de şöyle oluyor; taziyeye gelenlerden birisi parasını ödüyor ve herkese ücretsiz dağıtılıyor.

Fakat, Adıyaman usûlü taziyelerin güzelliği ve alâmeti farikası bu değil. Cenaze toprağa verildiği andan itibaren asla yalnız kalmıyor, sürekli yeni taziye dilekleri ve “fatiha”larla uğurlanmaya devam ediyor.

Güzel bir örf olarak kadınlar evde erkekler “taziye evi” denen çoğu zaman camilerin yanında veya apartmanların bu iş için ayrılmış salonlarında taziyeleri kabul ediyorlar. Buralarda tam teşkilatlı bir çay ocağı bulunuyor ve ailenin acısını paylaşmak için gelenlere çay servisi yapılıyor. Zaman zaman yemek de verilebiliyor. İklim sebebi ile taziye evleri klimalı olarak dizayn edildiğinden oldukça konforlu olduğunu söylemeliyim.

Ama, hem bu dünya için güzel bir örf, hem öbür dünya için geçerli bir adetleri var ki; taziye için hazır bulunan gruba bir kişi veya üç kişi hiç önemli değil, katılır katılmaz hemen “fatiha” denilerek hep birden yeni ve öteki tarafta ihtiyaç olacak “yol azıkları” gönderilmesi oldu.

Taziyeler saat 10:00 gibi başlayıp, misafirler kalırsa yatsı namazından sonra devam ediyor. Diğer bir adet ise taziyelerin 15 günden az sürmemesi…

Ölüm hayat kadar, doğum kadar gerçek ve hak… Fakat, Adıyamanlılar yakınlarının taziyelerine sahip çıkma şekilleri ile taziye evlerinin bir ihtiyaç olmasına vesile olmuş. Bu ihtiyaç ise, yalnızca Adıyaman’da değil birçok doğu ilimizde toplumsal örf ile kaynaşarak çok güzel ve lâtif bir hal almış…

Emin Talha KARAMUSA

06.08.2007


Cübbenin hakkı

Dünyada cübbe giyen üç meslek mensubu bulunmaktadır; Din adamları, bilim adamları ve yargı.

Cübbe, bu üç grupta sadece mensupları tanınsın diye giyilen şekli bir unsur değildir. Çok daha farklı anlamlar taşır. Onu giymeye hak kazanmış kişiler görevlerinde o anlamlara uygun davranmalıdırlar. Aynen hekimlerin Hipokrat yeminine sadık kalmaları gibi.

Meselâ cübbe, bir din adamı için ilk planda Yaratıcıya karşı sorumluluk sembolüdür. Allah’ın emirlerini bildirmede hiçbir vesayet altında kalmadan tam doğru davranır.

Bir yargıç için cübbenin anlamı iç bağımsızlık demektir. Vereceği kararlara ne kendi nefsi arzularını karıştırır, ne de başkalarının dış baskılarını.

Bir bilim adamı için ise cübbe, bilimsel araştırmalarında objektif olmayı simgeler.

Cübbe giyilen meslekler açısından Türkiye olarak diğer ülkelerden farklı değiliz. Aynı uygulama bizde de görülüyor. Şekil itibariyle her şey tamam da, acaba cübbeyi, objektif olmayı gerektiren, iç özgürlüğü ve Allah’a karşı sorumluluğu simgeleyen esas anlamına uygun şekilde kullanabiliyor muyuz?

İşte bütün mesele burada düğümleniyor. Maalesef bu soruya tatmin edici olumlu bir cevap vermemiz oldukça güç. Çünkü yakın tarihte yaşadıklarımızı henüz unutmadık, günümüzde de benzer davranışları görüyoruz. Yassıada mahkemelerinde Menderes’in idamı kararında “Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyen cübbe giymiş mahkeme başkanlarını gördük.

Yine o günlerde ve sonraki tarihlerde cübbeleriyle sokaklarda yürüyen bilim adamları acaba hangi bilimsel sorunu çözüyorlardı? Yine çok yakın tarihte yaşandığı gibi kim güçlüyse onun isteğine göre yorumlar yapan, sorumluluktan uzak ve medyatik olmayı tercih eden din adamları da bir vakıa değil mi?

Elbette kötü örnek, örnek olmaz, ama ibret almak adına bunları da vurgulamalıyız.

Eğer cübbenin hakkı verilirse, işte o zaman Türkiye demokratik ve sosyal hukuk devleti olma yolunda hızla ilerler. Bu ise otoritenin sivil inisiyatife geçmesi demektir; millet iradesi demektir. Dinin doğru algılanması demektir, bilimin doğruya kullanılması demektir.

Çözüm, cübbe giyenlerin siyasallaşmamasında yatıyor…

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

06.08.2007


Sigara 1 milyar insanı öldürecek

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri, tedbir alınmaması halinde bu yüzyılda bir milyar kişinin sigaraya bağlı hastalıklardan öleceğini bildirdiler.

Örgütün Tütünsüz Girişimi Başkanı Douglas Bettcher, Bangkok’taki bir konferansın açılışında yaptığı konuşmada, “Tütün kötü bir ürün. Kullananların yarısını öldürüyor” dedi. Sigara yüzünden yılda 5,4 milyon kişinin öldüğünü, bunların yarısının gelişmekte olan ülkelerde olduğunu belirten Bettcher “Bu, her saat bir jumbo jetin düşmesi demek” diye konuştu.

Bettcher, gelişmekte olan ülkelerde özellikle gençler arasında sigara kullanımının giderek arttığına dikkat çekerek, gelecek 20 yılda sigaradan ölenlerin sayısının yılda 8,3 milyona çıkacağını söyledi. Vergilerin artırılması, reklamların yasaklanması gibi tedbirlerle sigara tüketiminin düşürülebileceğini belirten Bettcher, buna sıkı sigara yasakları getiren Singapur, Avustralya ve Tayland’ı örnek verdi. Bettcher, bunun “önlenebilir bir salgın” olduğunu kaydederek, “Bunu başarabilirsek 2050’ye kadar 200 milyon hayatı kurtarabiliriz” dedi.

06.08.2007


STK Yönetişim Rehberi

Orta ve Doğu Avrupa Kâr Amacı Gütmeyen Yönetişim Çalışma Grubu tarafından hazırlanan STK Yönetişim Rehberi; sivil toplum kuruluşları olarak tanımlanan tüm kuruluşların iş ve işlemleri ile iç işleyişlerinde yararlanabilecekleri, temel yönetişim ilkeleri esas alınarak hazırlanmış bir rehber olması sebebiyle TÜSEV tarafından tercüme edildi.

Hareket noktasını açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi yönetişimin temel ilkelerinin oluşturduğu rehber, örgütlenme özgürlüğünün özüne ve kurumsal demokrasiye yaptığı vurgulamalarla sivil toplum kuruluşu bürokrasisini düzenleyen ve konsolide eden bir içeriğe sahip.

Rehberin, son on yılda AB üyelik süreçlerinin de etkisiyle hızla demokratikleşen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde, sivil toplum kuruluşlarının gelişmesi ve olgunlaşmasına sağladığı katkının Türkiye’de de sağlaması bekleniyor.

06.08.2007


STK’lar için Uzaktan Öğrenim

Ağırlıklı Sertifika Programı

İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi, STK’lara yönelik ileri düzey kapasite eğitimi deneyimini yaygınlaştırabilmek amacıyla uzaktan öğretim ve katılımcı sınıf eğitimini birleştiren uzun dönem eğitim kursu başlatıyor.

Kursun başında ve sonunda İstanbul’da düzenlenecek 5’er günlük programlar dışında internet ve önceden hazırlanan elektronik ve basılı kurs malzemesi üzerinden yürütülecek olan ve haftada ortalama 5 saatlik bir çalışma ile takip edilecek kursun toplam süresi 8 ay.

Program kapsamında şu başlıklarda dersler verilecek:

* Sivil Toplum, STK’lar ve Demokrasi

* İletişim Becerileri

* Örgüt Yönetimine Giriş

* Gönüllülük ve İnsan Kaynakları Yönetimi

* Kaynak Geliştirme

* Avrupa, Sivil Toplum ve STK’lar

* Savunuculuk ve Politikaları Etkileme

* STK’lar için Hukuksal Çerçeve

* Proje Döngüsü Yönetimi, Teklif Yazma ve Bütçeleme

* Avrupa Birliği Proje Finansman ve Fon Prosedürleri

* STK’lar için İnsan Hakları

Eğitim maliyeti İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından karşılanacak olan ve başvuru dönemi 5 Eylül tarihine kadar sürecek program hakkında daha fazla bilgi ve online başvuru için adres: http://stk.bilgi.edu.tr

06.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri