“21 yıllık evliliğimiz boyunca, bana şiddet uyguladı, kaç kez büyük oğlum beni onun elinden kurtardı...” (Aile Mahkemesi Bilirkişi Raporundan...) “Babamın ne zaman patlayacağını bilirdik. Önce çenesi gerilir, sonra bıyıkları titremeye başlardı. Korunma pozisyonuna geçerdik. Ben ellerimle başımı kapatır, ablam oturduğu yerde büzülür, kardeşim divanın altına girerdi. Bir keresinde orada o kadar uzun kalmış ki, altını ıslatıp, uyumuş.”
***
Aile içi şiddet problemi bütün dünyada yaşanan acı gerçeklerden bir tanesi… Ülkemizde aile üzerine yapılan çalışmalarda da önemli bir yere sahip.
Bu çalışmalardan bir tanesinin yer aldığı mini kitapçığı içim buruk okurken yaratılış âlemlerine rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin (asm), ev halkının sevinç içinde karşıladığı aile reisinin ne hayırlı kişi olduğuna dair müjdesini hatırlıyorum. Hadiste, geldiğinde ev halkının korkup bir tarafa dağıldığı aile reisinin hâli ise “Yazıktır o kişiye ki…” sözleriyle yorumlanıyordu.
İşte bir sağlama fırsatı!
Beyler eve geldiğinizde ev halkı sizi genelde nasıl karşılıyor? Sevinerek mi, yoksa…
Aile içi şiddet probleminin çözümü de, Peygamberimizin (asm) Sünnet-i Seniyyesini hayat modeli olarak seçip uygulama gayretinde gizli.
O (asm), ailesine en merhametli olandı…
İbretlik
Mezarlığın yanı başına yeni inşâ edilen sitenin otobana bakan tarafındaki bloğunu boydan boya kaplayan gösterişli afişte yazılan yazıyı acı bir tebessümle okuyorum: “…Konaklarında yeni bir hayat başlıyor!”
Hadis-i şerife göre “Ölmek için dünyaya gelirsiniz, harap olmak için binalar yapıyorsunuz” diye her sabah insanoğluna seslenen meleği hatırlıyorum…
Enerji dolu kelimeler…
Ağzımızdan çıkan kelimelerin bir enerjisinin olduğu, bu enerjinin kendimizi ve çevremizi etkilediği söyleniyordu okuduğum yazıda. Kelimelerin enerjisi, dinimizdeki “zikir” kavramıyla birlikte yorumlanıp sözgelimi hasta isek “Ya Şâfî! (Ey şifa veren Allah!)”, sert-kırıcı isek “Ya Rahîm! (Ey merhamet edip acıyan Allah!)” kelimelerini sıkça söylemenin, bedenimizi ve hislerimizi etkileyeceği ifade ediliyordu…
Fen bilimlerine az buçuk âşinâ olanların hiç de yadırgamayacağı ilmî bir hakikattir sesin enerji boyutu.
Gerçekten de öfke ya da ümitsizlik anlarımızda ağzımızdan gafletle çıkan kelimelerin bizi nasıl gerginleştirip menfî bir psikolojiye büründürdüğünü, yaratılış âlemini düşman gibi gösterdiğini, Allah’tan uzaklaştırdığını hatırlayalım! Doğru bir tesbit değil mi?
Kaynağını Kur’ân ve hadisten alan kelimelerin ise bizi Yaratıcımıza yakınlaştırdığı, varlık âleminin bir parçası olduğumuzu hatırlattığı, dolayısıyla yeni bir hayat enerjisi aşıladığı sayısız tecrübeyle sabit… O halde vazife başına! “Zikir, fikir, şükür” görevleri bizi bekliyor…
Dostlarla “Hanımlar Rehberi” okumak…
Dinlenme “mola”sı verdiğimiz geçtiğimiz günlerde, hanım hanıma bir grup ahbapla (Ahbap: sevilen dost… (Çok sevimli bir kelime değil mi?))
Cennet misâl karşılıklı koltuklara oturarak vaktimiz yettiğince bir hafta boyunca Bediüzzaman Hazretlerinin biz hanımlar için kaleme aldığı eseri mütalâa ettik.
Yaş grupları farklıydı. Altmışlı, yirmili, otuzlu, kırklı yaşlarını süren hanımlar... Gruptaki her bir kişi, okunanlara gerçekten “zekî muhataplar”dı… Okuduğumuz her bir satırın derinliklerine nüfuz edebilme, hakikati yakalayabilme gayretiyle tartıştık, delillendirdik, hayatımızdan pratik örnekler verdik, notlar aldık…
Hatta, notlarımızı “yedi güne, yedi formül” diye kendimizce gruplandırdık bile…
Aklımız, kalbimiz, ruhumuz, sâir duygularımız çok güzel farklı tatlar keşfetti.
“Keşke böyle anlarımızı daha da artırabilsek, bu hakikatleri daha sık birlikte paylaşabilsek…” cümleleriyle iç dünyamızı tarif ederken, bir ahbabımın “Ya, sanki birbirimize terapi yaptık!” ifadesi hepimizi güldürdü…
12.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|