Geride bıraktığımız seçim döneminde ‘meşhur’ olan bazı kavramlar var. Bunların biri de, ‘sözde değil özde (...) olmak’ şeklindeydi. “Özde demokrat, özde laik, özde özgürlükçü, özde millete saygılı, özde vatanperver,” vs.
Seçimlerden sonra oluşan yeni TBMM’nin, 12 Eylül ihtilâlinin ürünü olan yürürlükteki “1982 Anayasasası”nı değiştirmesi isteniyor. Hazırlanacak olan yeni anayasanın ‘sivil bir anayasa’ olması, millet ekseriyetin talebi. Hemen ifade edelim ki bu ‘sivil’lik, ‘sözde’ değil ‘özde’ olmalı. Herkesin malûmudur ki, hazırlayanlarının ‘sivil’ olmasıyla anayasalar ‘sivil’ olmaz. Gerek 1960 Anayasası ve gerek 1982 Anayasasını da ‘sivil hukukçu’lar hazırladı. Ama, ‘sivil olmayan’ların arzu ve isteklerine göre hazırlandığı için çeyrek asırdır anayasa tartışması sürüp gidiyor.
“Her gelecek yakındır” kaidesine göre, yürürlükteki anayasanın değişmesi bir şekilde gündeme gelecektir. Bilhassa AB üyeliği yolunda atılan her adımdan sonra, mevcut anayasanın Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermediği, bir bakına ‘uyum sürecine’ engel olduğu görülüyor. Böyle olmasaydı, kökten değilse bile, anayasada kısmen değişikliğe gidilir miydi?
Bu konudaki çalışmalarda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Daha ‘sivil’ bir anayasa yapacağız diyerek yola çıkılıp, sonuçta ihtilâl anayasasını aratabilecek bir anayasa yapma ihtimali! Tabiî ki böyle bir şeyin olması çok zordur, ama ihtimal dahilindedir. Geçmişte yapılan bazı kanun değişikliklerinin, hedefin aksine ‘kötü yönde’ olduğuna şahit olduk. Meselâ, TCK’da yapılan bazı madde değişiklikleri bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu durum, ihtiyatlı ve tedbirli olmakta fayda olduğunu hatırlatıyor.
Anayasa uzmanları ve siyasetçiler, yeni bir anayasa yapacağız diye ‘tepki anayasası’ yapma yanlışına da düşülmemesini istiyor. Hukukçu milletvekili Burhan Kuzu şöyle demiş: “1961 (anayasası) iktidara kızmış, hükümetin önünü bağlamış. 1982 (anayasası) teröre ve anarşiye kızmış özgürlükleri engellemiş. (...) 1982 anayasasının özgürlükler bölümünde 32 madde değişti. (...) Ancak kanunlarda sorunlar sürüyor. Kuvvetler dengesi konusunda da problemler var. Siyasetin kuvvet kullanma alanı yüzde 20. Geri kalan sivil, askerî bürokrasiye bırakılmış. Bu âcilen düzeltilmeli.” (Aksiyon, 23 Temmuz 2007)
Eski Bakanlardan Vehbi Dinçerler işe şöyle konuşmuş: “Toplumsal ve siyasî uzlaşma ile sivil ve demokratik bir anayasa yapılmalı. Önce siyasî partiler uzlaşsın, söz konusu uzlaşmaya toplumun bütün kesimlerinin katılması lâzım. İlk şart, ön gereklilik budur. Bir kaç çeşit referandumla halkın katılımı ve tam mutabakat da sağlanabilir.” (agd.)
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Zühtü Arslan da sivil anayasayı şöyle yorumlamış: “Yeni anayasa, evvelâ devleti değil, bireyi esas almalıdır. (...) Burada korunması gereken temel değer, birey ve onun haklarıdır.”
Doğru olan budur, ancak bu zor görevi 22 Temmuz sonrası oluşan Meclis başarabilecek mi? Keşke başarılabilse...
12.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|