Osmanlıdan günümüze uzanan fikrî inkıbaz ve istibdadın iki merkezi iki kaynaktan beslenir; Ana ve ara dönemler. Birinin varlığı ötekini iyileştirirken, ötekinin direnci ise köstekleyip savurmaktadır.
Süreçlerin kimyası seçimlerle, tercihlerle ya da yeni kararlarla yeni sonuçları doğurdukça, bu iki yol, iki karakter ve iki ana yapı birbirinin farkıdırlar. Bazen iç içe, bazen ayrı bazen de çelişkiler yumağında tozu dumana katan serüvenlere dönüşebilirler.
Ana dönemleri ve onu mecrasından çıkaran ara dönemleri genel bir kıyasla, tarihi seyir içinde siyasi bir fotoğrafla analiz edersek, sırasıyla belli başlı ana dönemler ve sonrası şunlardır:
1- Birinci Meşrutiyetle Kanuni Esasinin ve parlamentonun teşkilini isteyen, sağlayan ve gerçekleştirmek için zorlu başlangıç yapan bir irade oluşmuştur. Bu irade, Osmanlı’nın süregelen yapısını dinamize eden ve demokratikleştiren bir ana dönem nirengisidir. 1876’da başlayan bu yolculuk günümüze dek gelişerek, zaman zaman topallayarak, bazen de koşarak devam etmektedir.
Ne var ki, bu ilk denemede Meclisin yürütülememesi, meşruti alt yapının katılımcılık ve sorumluluk şuuruna yeterince uygun olmaması, zayıf devlet konumu ve fırkalaşma hevesleri yüzünden sekteye uğramıştır.
Akabinde, hemencecik ara dönem boy göstermiştir. Zayıflatan, kargaşayı arttıran, zümreleşme otoritesini kuvvetlendiren yapılanmalar öne çıkmıştır. Osmanlı-Rus harbindeki yenilgiden ve daralan padişah etkisinden, biçareleşen halife rolüne kadar yaşanan dirayetsizliğin doğurduğu belirsizlikler, çatışmalar ve merkezi yapıyı sorgulama süreçleri hızlanmıştır.
2- 20. yüzyılla birlikte çöküşü hızlanan bir Osmanlı var. İkinci Meşrutiyetle parlamenter sistemi, meclise yetki devretmeyi, padişahı sınırlamayı doğru bir tercih olarak ortaya koyan bir ana dönem var. Ne var ki, gecikmenin ve aşınmanın bedeli ağırdır. Kendini toparlayamaz.
Arkasından ara dönem gelir. Balkan savaşına girmemiz, Almanlarla birlikte kendimizi içinde bulduğumuz birinci cihan harbi, Enver Paşa macerası ve tek başına sürüklediği kitlesel facialar, Osmanlının savaşın ortasında, kan barutunda göz gözü görmeyen yıkım süreçleri hızlanır.
Mütarekeler elini kolunu bağlar, Osmanlı dağılır. Anadolu işgal altındadır. İngilizler “Boğazımıza basmış”tır.
3- Milli Mücadele ile, üçüncü bir ana dönem, gayri nizami bir organizasyona girer. Kuvayı Milliye ruhu, Osmanlı paşaları ve Anadolu cengaverleri işgali kırar. Düşman kuvvetler Anadolu’dan çekilir. Yeni hükümet Ankara’dadır. Milleti yeni meclisi Cuma günü dualarla açar. 1921 Anayasası ile tescillenmiş bir dönem vardır.
Zafer sarhoşluğu, dini unutturacak yeni bir plan ve Lozan’la temelleri atılan bir ara dönemin uzun sürecek kökleşmesine gidilir. 1924’te anayasa değiştirilir. Halkın temsil kabiliyeti kısırlaştırılır. Tek parti, tek yumruk ve “dediğim dedik” bir ara dönem başlar. Aralıksız bir ara dönem. Tünelin ucunu görmekte zorlanılan bir CHP diktası başlar. 1924’te başlayan bu ara dönem tam 26 yıl sürecektir.
4-1946 ile yalancı şafağın umut veren aydınlığı geri giderken, 1950 ile başlayan yeni Cumhuriyetin ikinci ana dönemi halkın omuzlarından DP’ye geçer. Ara dönem 1960’la nöbeti zorla devralır. Demokrasiyi askıya alır. Siyasi cinayetler hukuk kılıfı ile mazeret bulur. Demokrasi ölümcül darbelere maruz bırakılır ve komaya girer. Daha dirilmesin ve ölsün diye.
5-Cumhuriyetin üçüncü ana dönemi, 1965-1971 AP’li iktidar yıllarıdır. Millet hakimiyeti yeniden tecelli etmiştir. Planlı kalkınma, KİT’lerin toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayacakları üretim tesisleri, enerji yatırımları ve sanayileşmenin ilk tohumları bu döneme rastlar.
Bütün bunlara rağmen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin şartların hassasiyetinden dolayı ve korkunun siyasete saldığı endişe yüzünden ve demokrasiyi hepten yaralamama kaygısıyla askere emanet edilen cumhurbaşkanları serisi devam etmektedir.
Bu ana dönemde demokrasi düşmanlarının sıtmasına, malum aracılara takılır. Kalp krizi geçiren demokrasimiz 12 Mart askeri muhtırasını yemiştir. İstikrarlı hükümet de vurgun yemiştir. TRT’nin 13 haber ajansı muhtırayı duyururken, hükümet vurgun yemiştir ve çekilmek zorunda kalmıştır. Parlamentoyu açık tutma telaşıyla...
Ara dönemin ilk işi, CHP’li birini yeni bir bakalar kurulu kabinesinin başına geçirmek olmuştur. Üstelik mevcut hükümeti dışlayarak, parlamentoyu yok sayarak…
Üstüne üstlük darbeci kuvvet komutanlarından birini 1973 cumhurbaşkanlığına hazırlamaya başlayarak. Bu son zorbalıkları, siyasetin ortak duvarına toslamış ve başarılı olamamıştır. Yine de bir asker, 6. cumhurbaşkanlığına oturmuştur.
1973 seçimleri CHP eklentili MSP ile ana yapıyı bölmüş ve ara dönemin tahripkar CHP’sini biraz daha azdırmış ve şımartmıştır. Karaoğlan Ecevit’ine seçim önceleri bir “fatih” yakıştırması ne hikmetse her dönem bulunur. O zamanki argüman “Kıbrıs fatihi”ydi. 1977 seçimlerinde iktidara ramak kala ara dönem bitmişti.
Bu kronolojik özete bilahare devam etmek temennisiyle.
09.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|