Bir yandan yeni seçim sonuçlarına bakarak tekrar cumhurbaşkanlığına soyunmak isteyen Abdullah Gül. Bir yandan “uzlaşma” deyip de bu uzlaşmayı milletin hür iradesiyle Meclise gönderdiği siyasî partilerle mi, yoksa YÖK, MGK, Büyükanıt Paşa ile mi uzlaşmayı kastettiği bir türlü anlaşılamayan Başbakan’ın çabaları. Bir yandan Büyükanıt Paşaya imalı imalı kışkırtıcı soru soran medya. Öte yandan Sayın Prof. Dr. Zafer Üskül’ün Kemalist ideolojiden arınmış bir anayasa taslağı teklifi ve bu teklife karşı alayvari dalga geçilecek şekilde bilimsellikten, gerekçeden yoksun büyük çapta saptırmalardan dolayı yorumlar. Ve nihayetinde AKP’ye yakın kalemlerin Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığından asla vazgeçmemesi gerektiğini salık vermeler. Ve de askerin bu işe ne diyeceği konusunda geçirilen tereddütler. Sözlerinin arkasında olmanın kimi, neyi kastettiği hususunda teviller, yorumlar…
Hepsi adı cumhuriyet olarak konulmuş, demokrasiyle idare edildiği kabul edilmiş ülkemizde vuku buluyor. Asker cenahının bu derece siyasetle ilgili görüldüğü, demeçlerinin bu derece ciddiye alındığı, demokratik sürecin üzerinde bir Demokles’in kılıcı gibi sallandırıldığı ülkemizde oluyor bütün bunlar.
Bilinmeyen ve hesaplanmayan gerçeklerin, bilinen gerçeklerden bu derece fazla olduğu ikinci bir ülke gösterilemiyor dünya coğrafyasında. Seçim sonuçlarına rağmen, hâlâ hiç bir denge değişmemiş gibi, halen orta yerde duruyorsa ve seçimden önceki pozisyonlar milim kadar kaydırılmamışsa, biz neyi, neye göre konuşuyoruz sahi? Bu seçimin sonuçları sadece bir iki partinin baraj altında bırakılması için mi yapıldı? Ve Mecliste mevcut iki partiye beş parti daha eklensin diye mi yapıldı? Eklendi diyelim, bu kadar çok çeşitliliğe ve çok sesliliğe rağmen, partilerin kendi aralarında uzlaşarak ya da zıtlaşarak bir cumhurbaşkanı seçmeleri yeterli olmuyor mu ki, işin içine asker kanadından, medya patronları cenahına kadar hemen herkes millî iradeden alınmamış yetki ve selâhiyetlerle meseleye müdahil oluyor .
Türkiye’de kavramların sulandırılması kadar hiçbir şey bu derece sulandırılmamıştır. “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” kaidesi, sadece muhtar seçimlerinde mi geçerli olacaktır? Devletin ana siyasetinde ve anayasasında son ve en kalıcı söz milletin değilse, hakimiyet neyi ifade ediyor? Bir süsten ibaret mi sayılmalı?
Bütün bu herkesçe bilinen klasik soruları sormamızın sebebi, seçim sath-ı maillerinde vatandaşlar malûm konulardaki aksamaların faturasını birbirlerine çıkarıp birbirlerini suçladıktan sonra ve cezayı birtakım liderlere veya partilere kestikten sonra, durumun hiç değişmeden aynı şablon içinde bizlere sunulması ve önümüze sürülen dayatılmış bir-iki seçenekten başka hiçbir tercih hakkımızın olmayışı…
Neler oluyor farkında mısınız ?
06.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|