İslâm ordusu Kadisiye önlerinde Dicle nehriyle karşılaşınca duraksamış, azgın nehirden geçme konusunda tereddüde girmişlerdi. Komutan Hacer bin Adiy (r.a) İslâm ordusunu, nehri geçmeye teşvik etmiş, “Nehri geçmekten sizi yıldıran nedir? Allah kitabında, ‘Hiç kimse Allah’ın izni olmadıkça ölmez, ölüm vakti tayin edilip yazılmış bir eceldir” (Ali imran Sûresi -145) buyurmaktadır” diyordu.
Bu konuşma üzerine Sâd bin Ebi Vakkas, atını nehre sürmüş, peşinden de askerler göz kırpmadan ve hiçbir zayiat vermeksizin geçmişlerdi.
Onların cesaretle nehri geçtiklerini gören düşman korkuya kapılmış, “Vay canına! Bunlar insan değil, İfrit” diyerek kurtuluşu kaçmakta bulmuşlardı.
Ölümden korkmayan, Allah yolunda ölmeyi en büyük makam gören insan hiçbir şeyden korkmaz. Böyle insanlardan ise herkes korkar.
Benzer bir hadisede ilk Müslümanlardan olan Alâ bin Hadrami’nin komutanlık yaptığı İran’ın Darin taraflarında olmuş, cengâverce denize yürüyüp batmadan geçen İslâm ordusunu gören düşman, “Biz bunlarla çarpışamayız.” deyip savaşa cesaret edememiş. Kisra'nın komutanı İbni Mükabir gemiye binip İran’a kaçmak zorunda kalmıştı.
Ne yapmıştı İslâm ordusu komutanı Alâ bin Hadrami? Asker, Darin’e geldiklerinde büyük bir gölle karşılaşmış, komutan “Ey herşeyi bilen Allah! Ey kullarını aceleyle cezalandırmayan Halim! Ey en yüce ve en büyük olan Allah! Senin yolunda düşmanla savaşmak için yollara düştük. Allah’ım, düşmana haddini bildirmek için, bize yol ver, önümüzü aç!” der demez, gölün suları alçalmış, asker de göle dalmış, su atların eyerlerine ulaşmadan kolayca gölü geçmiş, gördükleri durum karşısında dehşete kapılan İbni Mükabir, “Vallahi, bunlarla çarpışılmaz deyip kaçmıştı. İslâm ordusu da savaşsız zafere ulaşmıştı.
Alâ bin Hadrami (r.a) her şeyin dizgini elinde bulunan Rabbine bütün gönlüyle yönelmiş, içtenlikle duâ etmiş, kolayca zafere ulaşmışlardı. Allah, “Bizim yolumuzda cihad edenlere biz yollarımızı gösteririz” (Ankebut Sûresi: 69) buyurmuyor muydu?
06.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|