Allah’ın kâinata koyduğu kanunlar içinde değişimin değişmezliği kanunu da geçerliliğini devam ettirmektedir. Bu gerçeği görmeyenler ve değişime direnenler, dış etkenlerce şöyle veya böyle değişime sürüklenirler. Kısaca kulun değil, Allah’ın dediği olur.
Başbakan Erdoğan, seçim sonrası partililerine yaptığı konuşmasında, bey seçildikten sonra Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye hitaben söylediği meşhur öğüdünü okudu. Hani şu “Kusur bizden, af senden...” diye yöneten-yönetilen ilişkisinin ana damarlarını vurgulayan öğütlerin şaheser örneği. Ne zaman okusak, Kur’ân’da geçen Lokman Peygamberin oğluna yaptığı o ebedî öğütleri hatırlatır.
Bu öğüdü, sanıyorum, Erdoğan ilk defa başbakan olduğunda, o zamanlar Yeni Şafak’ta köşe yazarlığı yapan Ahmet Taşgetiren yazısında hatırlatmıştı. Sonraki günlerde AKP hükümetinin bazı konulardaki icraatını eleştirdiği için Taşgetiren, Yeni Şafak’tan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu defa dün kendisine yapılan aynı öğüdü, bizzat Erdoğan’ın vekillerine yapması bize bunları hatırlattı. Neler değişti acaba?
Her devrin bir ilcaatı vardır. Ve her işin bir vakt-i merhunu vardır. Son asrın müceddidi-konumuz açısından söylüyorum-günümüzün tabir-i caizse Şeyh Edebalisi Bediüzzaman Said Nursî’nin, “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal” görüşü tabiatta olduğu gibi, sosyal ve siyasal alanlarda da bir çok şeyin değiştiğini ve değişimin devamını işaretlemektedir. Değil mi ki, Osman Gazi’nin konumu, tarihî ve siyasî şartlarıyla-ilinti kurulduğu için karşılaştırma yapıyorum-sayın Erdoğan’ın şartları elbette aynı değildir. Osman Bey’den yapılanı Erdoğan’dan beklemek, elbette Erdoğan’a haksızlık olur. Sayın başbakan da eğer kendisini bir Osman Bey olarak görüyorsa, işini zorlaştırmış demektir. İdealistlik yapalım derken, ütopistliğe düşebiliriz.
Değişimin gereği olarak, yüzümüzü kendi çağımızın kanaat önderlerine çevirirsek daha isabetli olur. Bir-iki örnek verecek olursak, Bediüzzaman’ın “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam. Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok. Birinin günahıyla diğeri mes’ul olmaz. Adalet-i izafiyye yerine adalet-i mahza’yı esas almak” gibi kriterleri günümüzdeki sosyal ve siyasal problemleri çözmede daha etkin rol oynar.
Sayın Tayyip Erdoğan, mezkur kriterlerden yola çıkarak Doğu ile Batı dünyasını birlikte kucaklaması, Asya ve İslâm coğrafyasına açılımı kadar, ABD ve AB’ye de açılım içinde bulunması hayatî önem arzeder. Yönünü sadece Doğu’ya dönmesi, bir medeniyetler çatışmasının altını imzalaması demektir. İçerde de tek başına değil, hep birlikte iş yapacağı şeklinde bir söylem ve icraat içinde olmalıdır. Bilinen bir gerçektir ki, Türkiye tek başına bir şeyler yapamaz. Ama Türkiye’siz de kimse bir şey yapamaz. Irak’taki durum gibi.
Allah iki Doğu’nun ve iki Batı’nın Rabbidir. “İki” terimi, Doğu ve Batı dünyasının akıl ve hikmet değerlerine atıf sayılabilir. Dolayısıyla ahirzamandaki Doğu/Batı birleşmesinin kavşağında olduğumuzu unutmamalıyız. Genel politikalarımızı da bu değişim sürecine göre ayarlamalıyız.
11.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|