Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu’da ikamet etmekteyken İnebolu’dan Salih Uğurtan ve arkadaşları ziyaretine gelmiş, bir müddet sohbetten sonra ellerine birer kitap verip, “Bu asrın cihadı ilimdir, fikirdir, kitap okumaktır. Bunları okuyun” demişti. Okunacak, öğrenilecek, anlatılacak, öğretilecekti.
Allah Resûlü (asm), “Mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin” buyurmuştur. An gelir malla, canla, an gelir dille cihad edilir. Hiç bitmeyen cihad dille yapılan cihaddır. İnanılan hakikatler, güzellikle, ikna ile, ispat ile anlatılacak, böylece ruh ve kalpleri doyuran hakikatlere insanlık ulaşacaktır.
Sahabenin âlimlerinden Ebu’d-Derdâ (ra), sabah akşam ilimle meşgul olmayı cihad kabul etmeyen kimselerin hem akılsız, hem de dar görüşlü olduğunu söyler. (Camiu Beyani’l-İlm, 1: 31.) İbni Abbas ise Kur’ân ve dini öğretmeyi, cihaddan daha hayırlı bir hizmet olarak görür. (A.g.e, 1: 62)
İyiyle kötünün, doğruyla yanlışın iç içe girdiği günümüzde, iyinin, doğrunun, hakkın, hakikatin, şanına yakışır tarzda gösterilmesinin önemi kendiliğinden anlaşılıyor. Hem akıl ve ilmin hükmettiği çağımızda akıl, mantık dini olan İslâmın hükümlerini ikna ile ortaya koymaktan başka yol yok. Kılıncın yerini şimdi ilim almıştır. Hutbe-i Şâmiye isimli eserinde bu teşhisi ne güzel koymuş Bediüzzaman Hazretleri. Diyor ki: “Nasıl ki eski zamanda İslâmiyetin terakkîsi düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzâtı defetmek silâh ile, kılıç ile olmuş; istikbalde, silâh kılınç yerine, hakîkî medeniyet ve maddî terakkî ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılıçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.” (Tarihçe-i Hayat, s. 83.) Dahası şu gerçeği de vurguluyor: “Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye (aklî delillere) istinat eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.” (A.g.e., s. 80)
İslâm istikbalde hükmedecekse elbette onun iyi anlaşılıp en güzel şekilde takdimi gerekli. Bu, arayış içinde bulunan insanlık için bir kurtuluş simidi olacaktır. Muhtaç ve müştak gönüller iştiyakla ona sarılacaktır. Fıtrat dini olan İslâm elbette ruh, kalb ve hissiyâtı bütünüyle doyuracak, mutmain insanlık hayatın gerçek anlamını anlayacak, zevkine varacak, sevinç ve mutluluktan uçar hale gelecektir.
Görevimiz ne kadar önemli değil mi?
11.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|