13 Ağustos günü bir deniz otobüsü, Zeytinburnu açıklarında demirde bulunan Ukrayna bayraklı bir gemiye çarptı. Çok şükür şiddetli bir çarpışma olmasına rağmen kayıp yaşanmadı. Bununla birlikte 48 yolcu yaralandı.
Fatura her zamanki gibi kaptana çıkarıldı. Kaptanın yaralanmaya sebep olduğu için ifade vermesi gerekiyordu. Vermiş olduğu ifadesinde de bir anlık dalgınlığın kazaya sebep olduğunu söylemişti. Konu ile ilgili olarak bazı düşüncelerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Ahırkapı fenerinden Yeşilköy’e kadar sahil boyunca İstanbul Limanı’nın demir yerleri bulunmaktadır. Üç bölümden oluşan bu demir yeri böylesine büyük bir liman için yetersiz kalmaktadır. Bu sebepledir ki Kadıköy açıklarındaki demir yerlerine demirlenmesi Trafik Kontrol Merkezi tarafından bazen tavsiye edilmektedir. Fakat uzun yıllar boyunca hep Kumkapı açıkları demir yeri için kullanıldığı için ister yerli ister yabancı olsun, kaptanlar daima bu bölgeye demir atarlar. Ben de yüzlerce defa bu bölgeye demirledim.
Marmaray projesi sebepi ile birkaç yıldan beri İstanbul boğazı tek yönlü olarak trafiğe açık tutulmaktadır. Bu sebeple sıra beklemek zorunda kalan gemiler Kumkapı açıklarına demirlemektedirler. Sıra bekleyen gemilerin demirleme mecburiyetleri yoktur fakat makineleri stop edip drift yapmak (gemiyi akıntıya bırakmak) trafiğin yoğun olduğu Marmara denizinde çok da emniyetli değildir. Devir teslim yaptığımız bir kaptan bana bu bölgeye hiç demirlemediğini genellikle driftte kaldığını söylemişti. Fakat ben bir iki saatliğine de olsa daima demirler, geminin başına buyruk bir şekilde akıntıya tabi olmasını istemezdim. Eğer açık denizde olsak sorun yok, ama bu bölge çok tehlikelerle doludur.
İşte kazanın en önemli sebepi bu demir yeridir. Bu bölgede o kadar çok gemi vardır ki bazen “iğne atsan denize düşmez” denilecek kadar sıkışıklık arzeder. Gemiler kendilerine yakın yere demirleyen diğer gemileri “Sektör Kadıköy” denilen Trafik Kontrol Merkezine şikâyet ederler. Maksat demirin taraması (geminin demirde iken akıntı ve rüzgâr ile yerini değiştirmesi) durumunda diğer geminin üstüne düşmemek içindir. Aksi takdirde çatışma hasarları oluşmaktadır.
Kaza günü kaptanın dalgınlığı hatta bir gemici ile konuşması esnasında ufacık bir dikkatsizliği çok büyük tehlikeye sebep olmuştur. Yük gemisi olsa neyse, yüzlerce yolcunun bulunduğu bir geminin kaza yapması olayın büyük bir deniz kazası şeklinde değerlendirilmesine yol açmıştır. Kazanın tekrarlanmaması için gemi trafik düzeni ve demir yerlerinin yeniden belirlenmesi ve konunun uzmanları tarafından tartışılmasında yarar vardır.
Gemileri karadaki araçlarla bir tutmamak gerekir. Çünkü bunların freni yoktur. Motoru stop etsen hatta tornistan çalıştırsan bile bir müddet ataleti ile aynı yönde hareket ederler.
Akıntı, rüzgâr ve makine arızaları geminin kontrolden çıkmasına yol açar. Yolcu trafiğinin yoğun olduğu bölgelerde ilâve tedbirlere ihtiyaç vardır. Aslında kaza geliyorum demiştir. Çünkü deniz otobüsleri sık sık kaza yapmaktadır. Fakat Türkiye’de insan hayatı ne yazık ki hâlâ çok ucuzdur. Gerekli emniyet tedbirleri maddî sebeplerle hep ertelenmektedir.
Denizcilik Müsteşarlığı son yıllarda büyük ölçüde kendi uzmanlık alanında yetişmiş insanları istihdam etmeye başlamıştır. Bu sayede denizcilikte birçok konuda güzel gelişmelere imza atılmıştır. Lâkin problemler o kadar çoktur ki birkaç güzel uygulama yeterli çözümü sağlamamaktadır.
İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesinin bence en önemli hatası personel alımlarında keyfî uygulama yapmasıdır. Deniz otobüsü kaptanı olmak için Denizcilik Yüksek Okulu mezunu olma şartı aranmaktadır. Eğer özel bir işletme olsa idi keyfilik bir derece makul karşılanabilirdi. Zira bir işletmecinin kendi parası ile kurduğu işletmede istediği personeli istihdam etme yetkisi vardır. Fakat hâlâ bir kamu işletmesi olan bir kuruluşun denizcilik eğitimi veren bütün kuruluşlara eşit derecede muamele yapması beklenir.
İTÜ’ye bağlı bir fakülte olan Denizcilik Yüksek Okulu gerçekten de en iyi eğitimi veren okullarımızdan birisidir. Lakin rekabetin oluşması ve kalitenin artması için diğer kaynaklardan yetişen kaptanlardan, mühendislerden de istifa etmek gereklidir diye düşünüyorum.
Ülkemizde “küçük olsun benim olsun” mantığı hakimdir. Küresel rekabet, çağa ayak uydurma sözü sadece lafta kalmaktadır. Birçok konuda olduğu gibi denizcilik sektöründe de iddialıyız. Fakat yukarıda kısaca bahsettiğim kayırmacılığın bir şekli gelişmemize mani olmaktadır. Hani Mülkiye (Ankara Siyasal mezunları) gibi bazı kurumlarda çalışmayı kendi tekelleri altına alan kimseler vardır. Diğer okullardan yetişenleri aralarına almaz, kırk dereden su getirtirler. İşte bu sayede olumlu rekabeti ortadan kaldırırlar ve kendilerine kolayca iş bulma imkânı sağlarlar.
Bu husus ne yazık ki kamu kurumlarında daha ziyade olmaktadır. Çünkü belirli bir ideolojiyi muhafaza etmenin bir yöntemi olarak bu bencil tavır sergilenmektedir. Fakat deniz bitti, artık bu şekilde dünya ile yarışmak mümkün değildir. Verimlilik ve rekabetin önünü açmak için bu anlamsız uygulama ortadan kaldırılmalıdır. Hak edene iş verilmeli kayırmacılığın her türlüsünün önüne geçilmelidir. Bu sayede kazalar daha az olur insan hayatının değeri bir parça daha yükselir vesselâm…
17.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|