Cumhuriyet, cumhurun yönetimde ve kendi geleceğinde söz sahibi olduğu rejimin adıysa, cumhurun başında olanlar, bu topluluğun değer yargılarını yönetime taşımakla ve kamu oyunun genel eğilimlerini idareye yansıtmakla yükümlü olmalıdırlar. Bu noktada idarecinin kendi inançları, inandığı değer yargıları ve zevkleri bir tarafa bırakılmalıdır. Temsil makamında olanlar, temsil konumlarında şahıslarını değil, temsil ettikleri topluluğun değer yargılarını yansıtmalıdırlar. Bu her şeyden önce sağlam bir demokrasi kültürünün gelişebilmesi için elzemdir. Toplumun genel eğilimlerinin idareye yansıtılması problemine ise seçim formülü bulunmuştur. Bu formülün uygulamada olan şekli beğenilebilir ya da beğenilmeyebilir. Ancak, yine demokratik kurallar çerçevesinde değişimi yolunda gayret gösterilirken yürürlükte olduğu sürece herkesi bağlamalı ve sonuçları saygı ile karşılanmalıdır. Kural öyle ama…, orası doğru ancak…, hukukî olarak bir engel olmamakla birlikte… gibi cümlelerle konulmuş kurallara saygı duymadıkça işimize geldiği noktaya kadar kuralları geçerli kabul etmek eğiliminde oldukça gerçek bir cumhur olma ve ideal bir hukuk devleti olma imkânı kalmaz.
Bütün bunlar ve demokrasi ile ilgili sıralanabilecek pek çok şey aslında herkesçe bilinmekte, ancak uygulama alanına gelindiğinde oyun bozanlıklar başlamakta ve buna türlü bahaneler uydurulmaktadır. Bu durumda adı cumhuriyet olan baskı rejimleri uygulanmaktadır. Toplumun değerlerinden çok, belirli konumları ele geçirmiş fertlerin ve çeşitli zümrelerin diktatörlüğü cumhuriyet adı altında yürütülmektedir.
Memleketimizde yürürlükte olan kanunlar çerçevesinde ve temsilî sistem içinde, meşrû yoldan iktidara gelmiş bir meclisin millet vekillerinin çoğunun eşi tesettürlü ise bu hal milletin iradesini de yansıtmaktadır. Bu vekiller daha önce tesettür içinde olmayan eşlerini sonradan tesettüre sokmadıklarına göre, millet de bu halleri ile onlara teveccüh gösterdiğine göre, bu durum milletin tercihidir. Bunu kabullenemeyebiliriz, bize çok ters gelebilir, ama demokrasiyi gerçekten istiyorsak ve cumhurun söz sahibi olmasına taraftarsak gereğini yerine getirmek zorundayız. Merhum Adnan Menderes gibi en uç ölçüde millet iradesine saygı ve itaat olmadıkça cumhuriyetten ve bu şekilde yönetilen bir milletin başı olmaktan bahsetmek mümkün olmasa gerektir.
Milletimizin genel kültür mozaiğini teşkil eden unsurlar içinde manevî ve dinî değerler çok önemli bir yer tutmaktadır. Bayrağımızı teşkil eden kırmızı renk hürriyet, namus, iffet, şeref gibi değerler uğruna akıtılmış kanı sembolize etmektedir. Bu durum söz konusu olduğunda herkesin zihninde çağrışan isimler ise Nene Hatun’lar, Sütçü İmam’lar, yani namusu ve manevî değerleri için hayatını ortaya koyabilmiş insanlardır. Onların kanıyla sulanmış bir bayrağı aynı zamanda iffet ve namusumuzun da temsili olarak algılamalıyız. Aslında tesettürlü olsun ya da olmasın, tesettür herkesin meselesidir. Ailesinde tesettürlü olmayan kimse hemen hemen yok gibidir ve bu mesele siyaset üstü bir meseledir. Milletin iradesinin tecelli yeri Mecliste sergilenen bu manzara aslında milletin genel yapısına da tercüman olmaktadır. Milletin asıl değerlerinin ayaklar altına alınmasından bu milletin hiçbir ferdi fayda göremez ve manevî değerlerin sarsılması topyekûn toplumun sarsılması anlamına gelir. Hayat tarzı, fikrî yapısı ne olursa olsun herkesin toplumun temel manevî değerlerine sahip çıkması bir vatandaşlık borcudur. Bu anlamda ne din, ne de millî değerler belli bir kesimin malı gibi kabul edilmelidir. Bunlar toplumun ortak değerleridir. Ne bir zümre buna sahip çıkmalı, ne de diğer kesim kendi öz değerini toplumun sadece bir kesimine münhasır algılamalıdır.
Şunu artık anlamamız gerekiyor: farklı düşüncede, farklı kültürel yapılarda, farklı felsefeleri olan insanlar olarak bir arada ve huzur içinde yaşamamızın tek yolu herkesin demokrasiyi samimî olarak yaşatmaya çalışmasıdır. Şahsî değerlerini veya mensubu olduğu grubun değerlerini dayatmak yerine, milletin genel iradesine boyun eğmesidir. Bunu neden yapamadığımızı, neden aziz milletimizin hep problemlerle yüz yüze bırakıldığını anlamak mümkün değil. Tesettürlü-tesettürsüz, Alevi-Sünnî, Türk-Kürt hep birlikte el ele şu azametli ve bahtsız memleketin eski ihtişamını kazanmasına ve bahtının açılmasına çalışalım. Cumhurun temsil edildiği makamlar da dahil olmak üzere her makama gelişte değerlendirme kriteri eşinin tesettürlü olup olmaması yerine, o makamın gereklerini yerine getirip getirememe olsun. Toplumumuzun her kesimini ailenin içindeki ayrı fikirler olarak ve biz olarak kabul edelim. Şu kısa dünyada huzur dolu ve her kesimin toplumun geneline hizmet ettiği bir düzen kuralım. Gereksiz ve anlamsız kavgalarla dünyayı kendimize dar hale getirmeyelim.
20.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|