Hatırlanacağı gibi, AKP 3 Kasım 2002 seçimine, lideri yasaklı olarak girmiş ve seçimden sonra da aylarca bunun sıkıntısını yaşamıştı.
Erdoğan’ı milletvekili dahi seçtirmeyen yasağı kaldırmak için gereken değişikliğin yapılması, ardından Siirt’te yeniden seçime gidilip AKP liderinin oradan aday gösterilerek Meclise girmesinin temini ve böylece Başbakanlık yolunun açılması dört ayı aşkın bir süreyi bulmuştu.
Bunun pratikteki sonucu, AKP’nin büyük çoğunlukla geldiği iktidarda, altın değerindeki ilk aylarının köklü reformlar için kullanılması gerekirken, sadece bu sorunu çözmeye odaklanması ve gerektiği gibi değerlendirilememesi oldu.
Erdoğan’ın başbakanlık koltuğuna oturmasından sonra yeni ve taze bir başlangıç yapılabilirdi belki, ama bu da olmadı. Ya yeterli hazırlık ve donanımın olmayışından, ya takiyye kuşkularının muhatabı olmanın beslediği kompleks ve çekingenlikten veya bilmediğimiz başka sebeplerden bir türlü o istikamete yönelinemedi.
Temel ve yapısal reformları gerçekleştirmiş olarak yola çıkılamayınca da, mâlûm tökezlemelere şahit olduk. Ve yaklaşık beş yıllık ilk iktidar döneminde AKP, bilhassa sancılı alanlarda derde deva, sadra şifa bir icraat ortaya koyamadı.
Buna rağmen seçmen, arkaplanı henüz yeterince tartışılmamış ve aydınlatılmamış manipülasyonların etkilemesiyle, AKP’yi bir kez daha, üstelik oy oranını üçte bir nisbetinde arttırarak tekrar iktidar yaptı.
Ama bu seçim sonrasında da AKP için 2002’deki durumu andıran farklı sıkıntılar söz konusu.
Bunlardan biri, yeni döneme 22 Temmuz seçiminin tek gerekçesi olan cumhurbaşkanlığı sorunuyla girilmiş olması. Seçimin üzerinden neredeyse bir ay geçti, hâlâ bu meseleyi konuşuyoruz. Ve görünen o ki, Çankaya seçiminin artık bir sonuca bağlanması beklenen 28 Ağustos’a kadar bu konu önceliğini koruyacak.
22 Temmuz sonrasına cumhurbaşkanı meselesinin askıda olduğu bir tablo ile girilmesi, yeni hükümetin kuruluşunu da sürüncemeye soktu.
YÖK ve yüksek yargı atamalarını son âna kadar sürdürmekte hiçbir beis ve sakınca görmeyen “uzatmalı” Cumhurbaşkanı, yeni kabine listesinin onayını müstakbel halefine bıraktı.
Bu tavrı Başbakan “jest” olarak yorumladı, ama gerek Köşk kulislerinden gelen sinyaller, gerekse kamuoyunda yapılan değerlendirmeler bu görüşle pek örtüşmüyor. Bunlara göre, Sezer giderayak “ince bir rest”e imza atmış oldu.
Bu restin pratikteki en sıkıntılı sonuçlarından biri ise, zaten yeterince sancı çektiren kabine listesiyle ilgili spekülasyonların en az iki hafta daha devam etmesine kapıyı aralamış olması.
Sezer’e sunulmak üzere hazırlanan listede, cumhurbaşkanlığının “favori” adayı Gül’ün isminin de yer alması veya Arınç’a yer verilmemesi, buna karşılık yeni ortaya çıkan durumda bu isimlerin pozisyonunun da haliyle değişmesi ve diğer bakanlıklarla ilgili spekülasyonların alevlenerek devam etmesi AKP’nin hayrına mı?
AKP beş sene önce liderini başbakan yapamamanın sıkıntısıyla yola çıkmıştı. Şimdi ise hükümetini yenileme bahsinde bile inisiyatif alamayıp zaman kaybetmenin sancısını yaşıyor.
Daha yolun başında iken yaşanan bu olumsuzlukların izlerini silecek bir irade mevcut mu?
21.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|