Gül gerek cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı basın toplantısında, gerekse destek arayışı turlarını sürdürürken yaptığı konuşmalarda anayasaya, cumhuriyete ve laikliğe bağlılık vurgularını sürekli tekrarlayarak, statükoya teminat üstüne teminat vermeye özen gösterdi.
Statükonun siyasetteki geleneksel temsilcisi CHP’ye de “Özellikle dikkate alacağım, onlarla da işbirliği yapacağım” gibi mesajlar gönderdi.
Ancak Gül’e karşı tavrında en ufak bir yumuşama işareti vermeyen CHP, müstakbel cumhurbaşkanının randevu talebini dahi geri çevirdi. Ve seçildiği takdirde tanımayacağını, boykot edeceğini, çok zarurî ve istisnaî durumlar dışında kesinlikle bir araya gelmeyeceğini açıkladı.
CHP’nin devlet içinde doğal müttefiki konumundaki kurumlardan henüz bu yönde bir işaret gelmiş değil. Derin bir suskunluk içindeler.
Oysa AKP’li, üstelik eşi başörtülü bir cumhurbaşkanının seçilmesi durumunda üst düzey komutanların, yüksek yargı mensuplarının, rektörlerin ve bürokratların Çankaya’yı topluca boykot edecekleri yönündeki spekülasyonlar çok önceden dile getirilmiş ve kayıtlara geçmişti.
Meselâ 27 Nisan öncesinde, eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş’in “Başörtüsü Köşke çıkmasın, yoksa komutanlar Çankaya’yı boykot eder” dediği bilinmekte.
Böyle bir boykotun yalnızca resepsiyonlara katılmama biçiminde oluşan bir “protokol resti” düzeyinde kalması fazla ciddîye alınmayabilir.
Hattâ rahmetli Özal’ın Köşke çıktığında kendisine yönelik tepkiler için söylediği “Alışırlar” sözündeki “umursamaz” tavır bu hadisede de tekrarlanabilir.
Ancak ilk aşamada protokol düzeyinde de kalsa devlet katında sergilenebilecek soğuk tavrın, yeni cumhurbaşkanını ilâve bir psikolojik tazyik altına sokma ve daha da ötesinde, derin ve büyük devlet krizlerinin altyapısını pekiştirme ihtimali, geçiştirilmemesi gereken bir husus.
Böyle bir baskı altındaki cumhurbaşkanının, denge unsuru olma ve çıkabilecek krizlerin millî iradenin talep ve beklentileri çerçevesinde çözümüne katkıda bulunma şansı düşük olur.
Bunun sonucu ise, en güçlü ikinci adamını Çankaya’ya taşıyarak icraatını daha sağlam bir zeminde ve daha sür’atli bir şekilde gerçekleştirme hesapları yapan AKP için yeni ve çok daha derin bir hüsran olur. AKP, “Çankaya’yı da aldınız, hâlâ niye tökezliyorsunuz?” sorularının ve eleştirilerinin kolay kolay altından kalkamaz.
Bilindiği gibi, birinci AKP iktidarında yapılamayan işlerden ve çözülemeyen sorunlardan söz açıldığında, “Ne yapalım, Çankaya elimizi kolumuzu bağlıyor” gerekçesi öne sürülüyordu. Yeni dönemde bunun bir geçerliliği olmayacak.
Hele Abdullah Gül gibi kuvvetli ve karizmatik bir şahsiyetin Çankaya’ya çıkmasından sonra AKP iktidarı “Bürokratik oligarşiyi kıramadık” şikâyet ve serzenişlerini sürdüremez. Sürdürürse inandırıcılığını ve güvenini sür’atle kaybeder.
Bu bakımdan, Gül’ün cumhurbaşkanlığının, AKP’yi çok daha zorlu sınavlarla karşı karşıya getireceğini söylemek herhalde yanlış olmaz.
Bu sınavların hepimizi etkileyeceğini de.
Temennî ve dua edelim ki, bu sınavlar ve neticeleri milletimize yeni bedeller ödetmesin, yeni sıkıntılar çektirmesin, yeni yükler getirmesin..
18.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|