Asrın cazibesi, imanımın aydınlığından istifade etmeme mani olmaktadır. Kayıtlarla bağlanmış bir durumdayım adeta. Aklımı, kalbimi, ruhumu bağlayan dünyevî zincirler insanlığımın ufkunu karartmaktadır. Hür olmak istiyorum, ama kendimi nefsimin tahakkümünden kurtaramıyorum.
Her ânım çırpınışlarla geçmektedir. Kayıtlarımdan kurtulmak, zincirlerimi parçalamak ve nefis ve şeytanların tahakküm ve baskılarından kurtulmak için çırpınıp durmaktayım. Gönlümü İslâm’ın nuruna, kâinat güneşi olan Peygamber-i Zîşan’ın (asm) aydınlığına açmak istiyorum, ama başarılı olamıyorum.
Ağlamak istiyorum ki, gözyaşlarımla kalbimdeki kirleri silebileyim. Ama gözpınarlarım da kurumuş, küresel ısınma onu da etkilemiştir. Anlıyorum ki kendi başıma muvaffak olamayacağım. Demek “Hidayet Verici” olandan yardım istemem lâzım. Yalvarmalıyım o yüce Kudretin Sahibine...
Şu uçsuz bucaksız kâinat denizinde beni bir insan olarak yaratan ve bana sayısız nimetler veren Rabbim bana güç ve kuvvet verirse ve kendisinin hikmeti iktizâ ederse açlıktan kıvranan bütün duygularımı doyurabilirim.
Ona her an yalvarmalıyım. O, beni kendi rızâsına uygun bir kul haline getirirse dünyalar benim olacaktır. Bunun için beni kendi Habibine benzetmesi ve beni o sevgilinin ümmetinin şuurlu bir ferdi yapması gerekir.
Hayalen de olsa saadet asrına gidip, o Resûl’ün (asm) izine yüz sürmeliyim. Hayalimi o emîn Peygamberin emrine vermeliyim. Mekke ve Medine’ye kendimi hapsetmeli, sokaklarında “Rahmeten lil-âlemin”in izini takip etmeliyim.
Ayrılmalıyım dünyamdan. Bu asra küsmeli, irtibatımı kesmeli, o “Asr-ı Nebî”ye taşınmalıyım. İnsan denince aklıma Muhammed (asm) gelmeli. Ahmed, Muhammed, Mustafa, Mahmud isimlerini zihnime nakşetmeli, ancak Onu ve Resûlünü hatırlatan isimlerle yatıp kalkmalıyım.
Onun aşıkı olma şerefini bana bahşetmesi için yalvarmalıyım her an Rabb-i Rahimime. Dünyaya açılan bütün pencereleri kapatmalı, sadece beni ona götürecek pencereleri sonuna kadar açık tutmalıyım her an. Ona içten ve büyük bir huşu ile “Peygamberim, göz nurum” diyebilmeliyim.
İnsanlar için bana verilen sevginin tümünü ona vermeli, bana onu hatırlatanları sevmeli, bana onu unutturanlardan uzaklaşmalıyım. “Rabbim, bana Habib-i Zîşânın yolunu göster, beni onun sevgisiyle donat, her an onu hatırlamamı ve onun sünnet-i seniyesine uymamı nasip et” diyerek samîmî bir şekilde “Mukallibü’l-Kuluba” yalvarmalıyım.
Her şeyden önce dünya sevgisini kalbimden çıkarma başarısını göstermeliyim. Ben Rabbimi kandıramam hâşâ... O benim kalbimin gerçek arzularını benden daha iyi bilmektedir. Samîmî olmaktan başka yol önümde bulunmamaktadır.
Eğer gerçekten Rabbimin rızasını ve Habibi’nin yolunu arzuluyorsam dünyadan vazgeçmeliyim. Sadece Rabbim ve Resûl-i Zîşânı için yaşayabilmeliyim. O yüce insan gibi Rabbime kulluk etmek için çaba göstermeliyim. Onun rızasını kazanmak için, o Resûl’ün yolunu takip etmeli, başka yollara sapmamalıyım.
“Muhammed” (asm) ismi kalbimi titretmeli, tüylerimi diken diken etmelidir. O benim için insanların en sevgilisi olmalı. Hatta onu kendimden bile daha fazla sevmeliyim. Bilmem Rabbim ben aciz ve hakir kulunu, Peygamber-i Zîşân’ın muhabbetini içine yerleştiren kullarından eder mi? Bilmem dünyanın kazurâtından tamamen temizlenmek için nefsimi ikna edebilir, şeytanları kendimden uzaklaştırabilir miyim?
Rabbim isterse elbette olur. Onun lütfuna, ihsanına lâyık değilim elbette. Nefsim beni hakir bir kul haline getirmiş, beni şeytanlara oyuncak haline getirmiştir. Tek ümidim, rahmeti sınırsız olan Rabbim’dir. O, beni amellerimle baş başa bırakırsa kaybedenlerden olurum şüphesiz. Ama rahmet denizinden benim gibi âsî bir kulunu da istifade ettirir diye ümit ediyorum ve son çare olarak, rahmetinden ümit kesme gafletine düşürmemesi niyazında bulunuyorum...
13.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|