Seçimlerde AKP ile CHP arasındaki zıtlaşma aslında renkler arasında değil, tonlar arasındaydı. Veya siyah beyazın çatışması asla değildi. Bu anlamda aslında AKP, CHP’nin fer’i misyonunu deruhte ediyor. Reform alanındaki taşeronu sayılabilir. CHP dindarlığı yasaklarken AKP de bozuyor ve dejenere ediyor. Esasında CHP’nin misyonu hem dindarlığı yasaklamak, hem de bozmaktı. Daha sonra demokrasiye geçildikten sonra artık orijinal ezan yasağı gibi reformlara imza atamaz oldu. Bu misyonunu terk etmedi, başkalarına devretti. Bu misyon zamanla başka partilere geçti. Meselâ, MHP bir-iki dönemdir CHP zihniyetli ve dolayısıyla reformist kimlikli zevatı parti bünyesine katıyor. Nusret Demiral ile Gündüz Aktan bunlardan biri ikisi. Yine 28 Şubat sürecinde sözgelimi ezanda merkezileştirme reformu uygulandı, ama AKP geldikten sonra bu yöndeki düzenlemeleri değiştirmedi. Hatta 12 Eylül’den itibaren dini kurumlardaki merkezileştirme AKP iktidarında gelişerek ve kökleşerek devam ediyor. Bu ise dinî hayatı ve hissiyatı dumura uğratıyor. Dolayısıyla, CHP reformculuğunu, dini aidiyetten gelen partilere devretmiş bulunuyor. Yani CHP zihniyeti her iki halde de devam ediyor. Reformcu partiler onun koyduğu keyfi yasakları kaldıramazken üstüne üstlük bir de CHP’nin reform anlayışını sürdürüyorlar. Bilvekâle reformculuk yapıyorlar. Bunları nazara verdiğimizde maalesef kötü adam oluyoruz. Halbuki aynı tesbitleri dostları yaptığında ise sesleri çıkmıyor. Bilâkis koltukları kabarıyor.
Bu bağlamda, 22 Temmuz seçimleriyle ilgili dostları da aynı tesbitleri paylaşıyorlar. Ama onların tesbitleri AKP çevrelerine ninni gibi gelmelidir. Son derece dikkat çekici bir makalesinde Etyen Mahçupyan (3 Ağustos 2007, Today’s Zaman) aynen şunları yazmaktadır: “Bazı medya gözlemcilerine göre sonuçlar İslâmcıların zaferini pekiştirmiş oldu. Halbuki bu gözlemciler bir şeyin farkında değiller. AKP İslâmcılar temsil eden İslâmcı bir parti değil. Türkiye’de İslâmcı parti oyların sadece yüzde 2.3’ünü aldı. AKP’ye İslâmî hassasiyetlerin taşıyıcısı ünvanı verilmesi de yerinde değildir. AKP’de dindarlık olsa olsa ferdî dairededir ve kişiseldir. AKP din ile siyaseti ve din ile ekonomik alanları birbirinden ayırmaktadır...”
***
Etyen Mahçupyan aynı makalesindeki tesbitlerini şöyle sürdürmektedir: “AKP’ye oy veren kitleler tercihlerinde dinî hassasiyetlerden ziyade demokrasiyi gözetmişlerdir. Son bir dönemden beri (28 Şubat süreci kastediliyor olmalı) Türkiye’deki İslâmî kesimler kendilerini dinden uzaklaştırmadan sekülerleştirdiler. Buna mukabil, dinî alanı da dinî olduğundan dolayı terk etmişlerdir...” Egemen Bağış da Etyen Mahçupyan’ı doğrular nitelikte bir takım beyanatlar vermiş bulunuyor. Kanada’da yayınlanan Winnipeg Free Press gazetesinde yer alan bir mektubunda şunları dile getirmektedir: “Bazen, ‘İslâmî kökenli’ ya da ‘İslâmcı’ gibi yanlış sıfatlarla anılsa da, AK Parti, Türkiye’nin liberal demokratik özgürlükler ve piyasa ekonomisi tercihini ve arzusunu yansıtan bir merkez partisidir...”
***
Seküler eğilimli olduklarından dolayı bu ikisinin AKP hakkındaki tanıklıkları veya şehadetleri taban tarafından reddedilebilir. Ama herhalde Hayrettin Karaman Hoca gibi birisinin şehadeti reddedilemez kıymettedir. ‘Sonuç’ başlıklı yazısında Etyen Mahçupyan’ı bile geride bırakan benzeri tesbitlerde bulunmaktadır. Aslında onunkisi de malûmu ilâmdan başka bir şey değildir. İşte yazdıklarından birkaç satır: “AKparti kadrosunun Türkiye’yi şeriat düzenine geri götürmek gibi bir amacının olmadığı kesin; asker olsun, sivil olsun buna inanan—aklı başında, ne dediğini bilen, bilinçli, karar ve hükümlerini kendisi veren—bir kimsenin bulunacağına da ihtimal vermiyorum. ‘Rejim değişikliğini hedeflemiyor, ama halkın dindarlaşmasına yol açıyor, destek veriyor, böyle giderse dindarlaşan halk demokrasiyi kullanarak rejimi değiştirebilir’ şeklinde bir itirazın zaman zaman dile getirildiği oluyor. Ak Parti iktidarının halkın dindarlaşmasına destek verdiğine dair de elde somut deliller yok. Kahir çoğunluğu Müslüman olan halkımız serbest bırakıldığı, insan hak ve hürriyetlerine aykırı engelleme ve yasaklamalar yapılmadığı takdirde kendiliğinden (kendi dinamikleri, sivil faaliyetler, imandan kaynaklanan hizmetler sayesinde) dindarlaşıyor; yani daha bilgili, şuurlu ve uygulamalı bir dini hayata doğru değişiyor. Bu arada halkın önemli bir kısmı da, içinde bulundukları şartların itmesiyle dinden uzaklaşıyor, din ve geleneğe bağlı ahlâka yabancılaşıyor, ne batılı ne doğulu bir karmaşık kimlik ve kişilik edinerek yollarına devam ediyorlar...( 2/8/2/2007, Yeni Şafak)”
Öyleyse Karaman Hoca da bizi AKP lehinde oy vermeye davet ederken kasıtsız da olsa sekülerleşmeye mi davet etmiş oldu?
Demek ki dostlarının da şehadetiyle AKP’nin bırakın devleti, toplumu da İslâmileştirme (esleme) gibi bir misyonu ve projesi yok. Zaten, kem alatla kemalat olmaz... Aksine dayandığı kitleyi dönüştürme istidadına sahiptir. Bu dönüşüme, kirlenmeye ve AKP’nin anlayışındaki tehlikelere karşı dindar kitlelerin tedbir alma vaktidir. Yoksa bütün alternatifleri üreten sosyal kitleyi kaybedeceğiz. Kurt gövdeye girmiş hatta sarmış durumdadır şimdi tehlike daha da derinlerde ve içeriden geliyor.
13.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|