Ana ve ara dönem geçişlerini, tıkanışlarını ve yoluna girmesini geçen günden devamla biraz açmak istiyorum.
1876’dan 1977’ye kadar yüz yıllık bir demokrasi yolculuğunda beş ana kırılma noktalasını ve demokrasiyi engelleyici gerekçeleri bir müddetlik yazmaya çalıştık. Konunun devamı niteliğinde ele alırsak;
1977 seçimleri ve sonrası 1980’e kadar, Türkiye’nin en bunalımlı, en karmaşık ve en dağınık siyasî dengeleri içinde geminin yürütüldüğü bir ana dönem olarak zikredilebilir. Özellikleri itibariyle ara dönemlere kayan, ancak Meclisin yönetilemez demokrasisi, anarşi, 1961 Anayasasının kuvvetler ayrılığından kuvveti bir yerlere rampalayan vesayeti altında çok ağır ve tahammülü zor dönem özelliğini taşır.
Sağ ve sol ekseninden terörü besleyen mihraklar, buna kendini kaptırmış gençler ve önlenemeyen sertleşme ve sokak hareketleri, ülkeyi içinden çıkılmaz bir hale sokmuştu.
AP, cephe hükümetleriyle ve kerhen verilmiş desteklerle azınlık hükümetini kurarak devlet gemisini yürütmeye çalışıyordu.
Yürütmelerine fırsat doğmadı, engellendi. 12 Eylül’e ramak kala yapılan ara seçimlerde alınan sonuç, seçim yerine darbeyi öne çıkarmıştı. Bir hayli kan aktıktan nice sonra.
12 Eylül 1980 darbesi, 5 bin insanımızın akan kanından beslenen “ihtilâli olgunlaştırmak için” bir yıl bekleme planı, demokrasi katliamına giden sürecin bütün izdüşümlerini temsil eder. Bu yönüyle, 12 Eylül, ara dönemlerin katmerlisi bir sıkıyönetim ve paşalar diktasıdır. Demokrasiyi etkinsizleştirme hamlesidir. İhtilal konseyinin izniyle belirlenen kurucu meclis ile tepki anayasası hazırlanmıştır. 1982 Anayasası hazırlıkları ile birlikte partileri kapatma, siyasî yasaklar, Yunanistan’ı tekrar NATO’ya alan siyasî koz kaybı ve benzeri bir çok tahribat, bu dönemin kara mizahlarıdır.
Binlerce tutuklanma, idamlar, siyasî düşüncelere kezzap suyu dökmeler ve Evren’in cehaletiyle tekmili birden İslâm yorumları, “netekim”in incili döneminden yansımalardır…
Kendini cumhurbaşkanlığına seçtirme, anayasanın geçici maddesi ile bunu halka onaylattırma garabeti de ayrı bir siyasi baskı ve dikta gösterisidir.
Bu şartlar altında girilen 1983 seçimlerinin tahlile değer yönleri var. 1983 seçimleri, askerin gölgesinde, eski ana siyasî partilerden CHP ve AP’nin devamı olan SODEP ve BTP’nin seçime sokulmadığı ayıplı demokrasinin en ilkel metotlarından biridir. Adil ve eşit bir seçim olmamıştır. Dolayısıyla ANAP’lı yeni dönem, halkın tek başına getirdiği bir iktidar olsa da, bir tepki ve demokrasi tercihi kabul edilse de, ara dönemi ortadan kaldırmamıştır. Belki ana döneme götürecek bir ara dönem demek daha doğru olur. Ara dönemin bütün özellikleri mevcuttur.
Üstelik siyasî yasakların yanı sıra, 12 Eylül öncesi parti yöneticilerinin seçimlerden engellenmesi yetmiyormuş gibi devamları olan partilerin de seçime sokulmaması, garip, bir o kadar da rantı ve fırsatı bir yöne kırmaya matuf ve bölmeye namzet güçlü bir senaryonun altyapısını taşımaktadır.
1987 seçimlerine gelindiğinde ana dönemin tekrar başladığını söyleyebiliriz. Çünkü anayasaya konan 10 yıllık siyasi yasaklar 5. yılında delinmişti. Süresinden önce referandumla halkın önüne giden sandıktan, bütün olumsuz şartlara rağmen “fifti fifti”de siyasî yasakların kalkması kararı çıkmıştı. Her ne kadar darbenin lideri, 7. Cumhurbaşkanı olarak tepede dursa da, seçim yolu herkese açılmıştı.
Topal da olsa, eşitlenen ve rekabete açılan siyasî bir süreç vardı. Ani ve hızlı bir refleksle, referandum sonuçlarını göz önüne alarak erken seçime gidilmişti. ANAP, tekrar iktidar olmuş, ancak meclisteki sandalye sayısı ile aldığı oy oranındaki orantısızlık, ana döneme geçmenin sancılarını hafifletememiştir.
Kendini temsil eden siyasî partiler, parlamentoda tekrar eski yerlerini almışlardı. DYP, demokrasi yolculuğunda misyonunun dördüncü durağında yerini almıştı.
Azdıran terör, işini bilen memurlar, merkez sağda hırçınlaşan ihtiras ve imtiyaz kavgaları, sonrasında Özal’ın köşke çıkması ile 12 Eylül depolitisazyonu kırılmaya başlamıştı.
Ana dönem, ara dönem karması bu hava, biraz da 12 Eylül felsefesinin önceki darbelerden çıkardığı dersle, artık CHP ile tutunma yerine, siyaseti bölme, merkezi tartışmaya açma, sağı kendi içinde rakipleştirme gibi yeni süreçlerle başlayan bir karışımı öne sürmüştü. Ana dönemlere giden yolda, ara dönemlerden beslenen bir siyasi figür, ara dönemlerden güç alırken ana dönemin malzemesi ile kafaları karıştıran bir karmaşaya sebep olmuştu.
ANAP’ın bu zihin karışıklığı uzun sürmemişti. Beklenen 1991 seçimleri 12 Eylül’ün rövanşını aldıracaktı.
14.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|