Her kelime-i şehadet getiren kişi, İslâm dairesi içerisine girmiş olur. Ancak mum ışığından güneş ışığına kadar arada ne kadar büyük dereceler varsa, herkes inancı seviyesinde İslâma muhatap olur. İnandığı halde günahlara dalmakta tereddüt etmeyen bir mü’min ile haramlardan yılandan, akrepten kaçar gibi kaçan mü’min arasında dağlar kadar fark vardır.
Sahabe güneş misâli Kur’ân’a her şeyleriyle muhatap oluyor, âyet ve hadislerde anlatılan her hakikati uyulması gereken bir ölçü ve rehber olarak görüyor, hayatlarını onlarla şekillendiriyorlardı. Onlara göre hayat İslâmla ruhlanır, canlanırdı.
İslâmsız hayat, hayat değildi. Yaşanmayan hakikat ölü idi. Hayata hayat veren hakikatler dünyalarında inkılâblar yapar; duygu, düşünce ve yaşayışlarına can, ruh, renk ve âhenk katardı. İlâhî ve Nebevî bir hakikat karşısında duygulanmamaları mümkün değildi.
Birgün Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında Yemen’den bir heyet, Medine’ye gelmiş, Kur’ân okunduğunda duygulanmış, kendilerini tutamayarak ağlamaya başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (ra), “Biz böyleydik. Sonra kalpler katılaştı” (Kenzü’l-Ummal, 1: 224) demişti.
Hz. Ali’nin (ra) anlatığına göre Asr-ı Saadet’te inen herhangi bir sûre veya birkaç âyet, Sahabenin iman ve samimiyetlerini arttırır, haramlardan uzaklaştırırdı. (A.g.e., 1: 232)
Onların dünyasında İslâm, yaşanan hakikatler manzumesiydi. Ağızlarından çıkan her Kur’ân âyeti ve hadis-i şerif yaşanır, öyle anlatılır ve ancak yaşanmak için anlatılırdı. İbni Mes’ud der ki: “Biz Resûl-i Ekrem’den (asm) on âyet öğrenince, bu âyetlerin hükümlerini uygulayıncaya kadar, bir sonraki on âyete geçmezdik.” (Tabakat, 1: 177)
İslâm, hayat dinidir. Yaşanmak için gelmiştir. Yaşandığında herşey kıvamını, anlamını bulur, düzene girer. İşte Sahabenin o muazzam ve muntazam hayatlarında bu tür ruh, kalb, hissiyât ve kemiklerine kadar işleyen hakikatlerin diriltici etkileri vardı. Onlar İslâma ayna olur, onları görenler de cazibelerine kapılıp İslâma dört elle sarılırlardı.
Öğrenilmeyen, araştırılmayan, hayata geçirilmeyen güçlü ve etkili hakikatler, günümüzün Müslümanlarında gerekli değeri bulamamışsa, hiç süphesiz bu ruhtan uzaklaşma sebebiyledir. Bu ruh kazanıldığı zaman haşmet ve heybet dolu günler gelecektir.
14.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|