Türkiye’de kafa karışıklığı bütün cephelerde var. Biz neyin ne olduğuna karar verebilmiş değiliz. ‘Establishment’ dilediğini dilediği gibi yorumluyor. Oyunun kurallarını istediği anda değiştirebiliyor. Seçim öncesinde cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 şartı aranması gibi. Laiklik meselesi de böyle. Hakim anlayış kural tanımıyor. Mehmet Altan Neşe Düzel’le söyleyişinde bunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: “Kemalistler egemen pozisyonlarını sürdürmek istiyorlar. Hukuka bağlı yaşamak istemiyorlar...”
Osmanlı’da olduğu gibi demek ki kendilerine kılıç hakkı tanıyorlar. Ya da Nasır ve diğerlerinin yaptığı gibi güçlerini demokratik meşruiyetten değil, devrimci meşruiyetten sağlıyorlar. Bu takdirde toplum katmanları arasındaki ilişkiler hukuka bağlı değil mugalebe esasına bağlı oluyor. Aynen İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Hilmioğlu’nun konuşması doğrultusunda; demokratik yollarla yüzde 95 oy alınarak da iktidara gelinse ‘kılıç hakkı’ veya ‘devrim meşruiyeti’ bakidir. ‘Halk ne derse desin; biz bildiğimizi okuruz’ yaklaşımında ve havasındalar.
Laiklik tanımları da öyle; keyfî ve karakuşî. Hâlâ ne olduğuna karar verebilmiş değiller: Laiklik bir devlet nizamı ve devlet idare tarzı mı, yoksa hayat tarzı mı? Yani devletle mi alakalı yoksa toplum ve bireyle mi alakalı? Ama mesele geçişli olduğundan hemen önünüzü kesiyorlar, şöyle düşünüyor ve dayatıyorlar: “Bu mesele birbirinden ayrılamaz ve birbiriyle ilintili....” ‘Demokrasi laiklik ayrılmazlığı’ndaki gibi laiklik tanımında da devlet ve ferd ayrılmazlığı öngörüyorlar. Böyle de olunca laiklik totaliter bir anlayışa dönüşmüş oluyor. Yani sadece devletin idaresini tanzim etmiyor aynı zamanda ferdin de hayatını tanzim ediyor. Yani bu yönüyle bir hayat tarzıdır. Böyle olunca aslında laiklik ferdi bazda sekülarizme dönüşmüş oluyor. Bu anlamda sekülarizm dehrilik ve eyyamcılık olmuş oluyor. Bu husustaki en çarpıcı yazılardan birisini İlter Türkmen kaleme aldı. ‘Temmuz sonundaki politik tablo’ başlıklı makalesinde (Hürriyet 19 mayıs 2007) aynen şunları savunuyor: “AKP’nin, laiklik konusundaki ikircikli tutumunun rahatsızlık ve tepki doğurduğunu bir türlü anlamak istemediği de inkâr edilemez.
Başbakan Erdoğan Uluslararası Basın Enstitüsü Dünya Kongresinde kendi laiklik kavramını yeniden vurgularken “Kişi laik olmaz, devlet laik olur” demiş. Bunu bir kere de Fransa’da verdiği bir konferansta söylemiş ve tepki davet etmişti. Devletin laik olmasının yeterli olmayacağı, laikliğin aynı zamanda bireyler tarafından benimsenmesi gerektiği konferansa katılanlar tarafından öne sürülmüştü. Türkiye’de problemin temelinde bugün laikliğe meydan okuma olarak algılanan bireysel semboller ve davranışlar yatmıyor mu? Politikacıların bireysel eğilimleri devletin siyasetini ve kurumlarının bünyesini hiç etkilemiyor mu?...”Bu kılcal damarlarına kadar insanların hayatlarına ve anlayışlarına karışma ve hükmetme dürtüsüdür. Bütün hayatı karartan ve kurutan anlayış budur.
***
Bush da 11 Eylül sonrasında ‘Onlar hayat tarzımıza kastediyorlar, saldırıyorlar’dememiş miydi? Ferdî laiklik olamaz aslında bu bir sekülerleşmedir. Bununla birlikte Recep Tayyip Erdogan’ın hilafına parti kurmaylarından olan Abdüllatif Şener, karşı tarafla mugazele ve flört babından şunları söyleyecektir: “Yeri geldi şarap muhabbeti yaptım. Aleviyim, her Mülkiyeli biraz komunisttir, dedim. Mitinglere katılanlar ne diyor, düşünüyor, dedim. Toplumu birleştiren unsurlar üzerinde siyaset yaptım. Riskli bir coğrafyada yer alan bu ülkenin güçlü olması için kurumlarla zıtlaşmaması gerektiğini vurguladım. Hepimiz cumhuriyet çocuğuyuz mesajını verdim. Kişiler laik olmaz, devlet laiktir görüşlerine karşı çıktım...” Abdüllatif Şener’in yaklaşımları kısaca böyle. Bu yaklaşımdan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız? Bükemediğin eli öp. ‘Laik kesimler’in mugalebe hakkını ikrar et. Konformist ol. Onların kavramlarını içselleştirerek ülkeyi bilvekale yönet. Ye iç yat, keyfine bak. Bu durumda laiklik kavramı gayet ideolojik hatta dinin yerini almış bir kavram oluyor ve sadece devleti dönüştürmüyor onun üzerinden topluma da şekil veriyor. Bu durumda diğer bütün totaliter anlayışlara benziyor.
***
Hayrettin Karaman bereket Abdüllatif Şener’in laikliğin ferdileştirilmesi teklifine karşı çıkıyor. Ve bunun çelişkilerini kısaca şöyle izah ediyor: “Olmayacak şeyi olur saysak da ‘birey laik olur’ desek, bakınız bundan nasıl çelişkiler doğar: Bir kimse meselâ Müslüman olacak, ama dünya işlerine dini karıştırmayacak, veya hem Müslüman olacak, hem de bütün dinlere, inançlara ve inkarlara eşit mesafede duracak, yahut da hem Müslüman olacak hem de hem de siyasi, sosyal, ekonomik, hukuki işlerini dinden bağımsız olarak yürütecek...” İşte bu son cümle ‘yahut da hem Müslüman olacak hem de hem de siyasi, sosyal, ekonomik, hukuki işlerini dinden bağımsız olarak yürütecek’ ifadesi Can Paker ve hem de Etyen Mahçupyan tarafından aynen onaylanmaktadır. AKP adına böyle düşünen böyle görenler de var. Uzlaşma teslimiyet ve konformizm midir?
14.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|