Abdullah Gül Meclis’in iradesiyle seçilerek 11. Cumhurbaşkanımız oldu. Tebrik eder, hayırlı olmasını ve cân u gönülden başarılı performans sergilemesini dileriz.
Silâhlı bürokrasinin ve bazı odakların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e karşı saygı sınırlarını aşan tavrı asla tasvip edilemez. Cumhurun; başkanına ve kendilerinin başkomutanlarına selâm vermemeleri manzarasını izlememelerini isterdim. Bu hazmedilecek bir durum değildir.
Hanımı başörtülü olan Gül’ün seçilmemesi için Meclis’e girmeyenleri siyaseten linç ettik. Şeâir-i İslâmiyeye ve izzetimize yapılan bu hareket, elbette makam, iktidar ve gerginlik olmaması uğruna sineye çekilemez.
Bizim vazifemiz, vatandaşın hislerine tercüman olarak yazmak; halkın yüzde 46.7 desteğini ve gücünü arkasına alan icrâ makamının da gerekli cevabı ve işlemi yapmasıdır. TBMM milletin meclisi, Cumhurbaşkanı hepimizin cumhurbaşkanıdır. Ne Gül, ne gülistan incitilmemelidir. Millet olarak, “Ekmeksiz yaşarız, ama hürriyetsiz ve ‘onursuz’/şerefsiz asla!” diyebilmeliyiz.
Hepimiz bu vesileyle bir şey daha yapmalıyız: Bediüzzaman Said Nursî’yi dinlemek. O da der ki, bu zamanda siyasetle hizmet edilmez. Çünkü, rivayetlerde gelen eşhâs-ı ahirzamana ait (deccal, süfyan, ifsat komiteleri) haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadislerin ihbar ettiği ahirzamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü’l-Kur’ân hakkında, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” Onun içindir ki, kendisine tevdî edilmek istenen mebusluk, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye azalığı, genel vaizlik, 40 bin YTL civarındaki maaşı reddeder ve onlarla çalışmaz. 1
Zira, feminizm, sekülarizm, sosyalizm, Marksizm, komünizm gibi “izm”lerden müteşekkil “deccalizmi” siyasetin hangi prensip, düstur ve malzemeleriyle durdurabilirsiniz ki! Ancak, Tabiat Risâlesi başta olmak üzere, Şuâlar ve bilhassa Beşinci Şuâ ile onların düşünceleri yerle bir edilir, çürütülür.2 Deccalizmi önemsemeliyiz. Çünkü, bugün de din ve dinsizlik, siyaset, sosyal tartışmalar ekseninde verilen savaşların, yapılan işgallerin temelinde o vardır. Karşısında da Mehdiyet!
Evet, siyasetle galebe edilemez. Yine onun tabiriyle, siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye yola çıkmak beyhude yorulmaktır. Çünkü, “O yol meşkûk ve müşkülâtlı, fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı/tehlikeli bir yoldur. Çoğu yalancılık; ve bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olmak ihtimali var… Beyhude çene çalmak mânâsızdır… Husûlü meşkûk bir maksat için binler günaha girmek ihtimali var; birinin yüzünden çoklar belâya düşer. Hem on ihtimalden bir iki ihtimale binâen günahlara girmek, masumları günaha atmak vicdanım kabul etmiyor…
“Öyleyse en mühim iş, hayat-ı ebediyeye çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anahtarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor. Hem fırtınalı bir zamanda (siyasetle) sağlam hizmet edilmez. Onun için, o ciheti bırakıp, en mühim, en lüzumlu, en selâmetli olan, imana hizmet cihetini tercih etmeli.”3
Bu tesbitlerin kısmî şerhini, Abdurrahman Dilipak’ın Vakit, 29.8.2007 tarihli, “Biz işimize bakalım!” başlıklı yazısında da bulabiliriz:
“Gül’e yardımcı mı olmak istiyorsunuz? İşinize bakın.. Gül’den de fazla bir şey beklemeyin.. Sadece engel olmasın, gölge etmesin yeter.. Ne yapacaksanız siz yapacaksınız.. Bakın, hemen anayasa değişikliği ile birlikte Çankaya’nın yetkileri kısılacak. Aslında kimsenin fazla bir yetkisi kalmadı.. Yasama açısından artık uluslararası normlar var. Ekonomi global sermayenin denetiminde. STK’lar ve media da artık globalleşti.. Ulus devlet temelinde yapılandırılmış yasama, yürütme ve yargının fazla bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
“Bir de hani şu kurumsal mutabakat falan dedikleri şey var ya, o derin bir mutabakat aslında.. O da bir şekilde güç dengesi, suç dengesi, tehdit, şantaj, işmarlarla sağlanıyor.. Siz Erdoğan ve Gül’ün bu mutabakatın dışında olduklarını mı sanıyorsunuz. Birileri tamamen duygusal sebeblerle bu işi içine sindiremiyor olabilir. Ama yapacak fazla bir şey olmadığı gibi, fazla ileri gittiklerinde de hadleri bildirilir..
“Ha! Her şey derin güçlerin kontrolünde demiyorum. Elbette onlar da bir şeye karar verirken verilerden yola çıkıyorlar.. Sonuçta başörtüsü direnişçileridir Erdoğan’ı, Gül’ü oraya taşıyan.. Birileri bu gerçeği gördüler. Ağır bir bedel ödendi.. Yani Erdoğan, Abdullah Gül, AK Parti var artık, biz yapacağımızı yaptık, sıra onlarda, artık bu işi bitti diye düşünmeyin. Her şey yeni başlıyor.. Orada tutunabilmek, kalabilmek, oraya çıkmaktan daha zor olabilir.”
“Siyasetle hizmet edeceğim!” deyip, 40 sene beyhude yorulduktan sonra bu noktaya gelenlere sevinir; “Siyasetle hizmet olmaz!” deyip 40 sene iman ile hizmet edenlerin siyasete meyletmesine yerinirim, yanarım!
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 131.; 2- Şuâlar, s. 497-515; Mektûbat, s. 60. 3- Tarihçe-i Hayat, 64-65.
NOT:
Kısa bir ara vererek, tekrar buluşmak ümidiyle, Ramazan-ı şerifinizi tebrik eder, camiamız, milletimiz ve İslâm âlemi için hayırlara; insanlık için hidayete vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
01.09.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|