Suçluyuz... Hüküm kesinleşmiştir. Hapisteyiz.
Yetkililere müracaat etmişiz. “Ne olur beni affedin. Bir hatadır yaptım. Bir daha mümkün değil aynı hatayı yapmak, affedin beni!”
Sizi affedecek tek yetkili Cumhurbaşkanıdır. Onun da çok şartları vardır.
Çok yaşlı, hasta veya çok dûçâr olmanız gerekiyor ki, sizin cezaevinden çıkmanıza onay versin.
Sultanların Sultanı, cumhurbaşkanlarının ve kralların Yaratıcısı sizin niyazınıza cevap veriyor. Hatta sizin içinizden geçeni dahi biliyor. Kusur yapıyorsunuz, günah işliyorsunuz, isyandasınız. İnanmıyorsunuz, inandığınız halde ibadetlerinizi yerine getiremiyorsunuz. Kalbiniz kırık, yaptığınız hatanın farkındasınız. Af diliyorsunuz.
Hangi yaşta, hangi kışta, hangi yazda olursanız olun, siz insansınız, siz kulsunuz. Açıyorsunuz ellerinizi ve kalplerinizi Allah’a... “Ya Rabbi, beni affet, büyük küçük kusurlarımı affet. Bana yardım et. Sana dönüyorum ve yalnız Senden yardım istiyorum” diyerek berat ediyoruz.
Bu gece bütün hikmetli işler ayırt edildi. Bu gecenin diğer vakitlerden çok çok sevaplı olduğunu, rahmetin bütün âlemi kucakladığını, affediciliğin coştuğunu, Peygamberimize (asm) tam şefaat yetkisinin bu gecede verildiğini biliyoruz.
Bu fırsatı bize veren Rabbimize hamdediyoruz. İşte berat böyle bir atmosferde cereyan etti. Sadece yakarış, sadece gözyaşı, sadece pişmanlık bunun için yetiyor. Ne mutlu berat ile berat edenlere!
30.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|