AKP ile ilgili muahazelerden birisi de İslâm toplumunu; dindarları da Kapitalistleştirmeleri oldu. Bunu dış gözle de görenler var. Bunlardan birisi de le Figaro gazetesinden Guy Sorman. Fransız yazar Guy Sorman, Le Figaro gazetesinde yayımlanan “Türkiye ispatlıyor: Liberalizm, her yerde olduğu gibi İslâm dünyasında da işliyor” başlıklı makalesinde ‘Demokrat-Müslüman’ olarak nitelendirdiği AKP’nin zaferini ekonominin ötesinde aramanın gerekmediğini ileri sürüyor. Guy Sorman bu başarıda Anadolu Kaplanları’nın önemli bir rol oynadığını savunuyor. Onun ötesinde AKP’nin liberalleşme, sekülerleşmeye hizmet ettiği gibi Kapitalistleşmeye de hizmet ettiğini ortaya koyuyor. Özgün vizyonu olmadığı için AKP ister istemez bilvekale bu modellere hizmet etmiş ve demokrat İslâm tabiri gibi Kapitalist Müslüman ünvanını da hak etmiştir. bu tabir onlar için hakedilmiş ve onlar da bu ünvanını layıkıyla haketmişlerdir. Oysaki merhum Muhammed Mütevelli Şaravi’nin de ortaya koyduğu gibi İslâmın arkasına izm takısı takılmaz. Müslüman o anlamda ne iştiraki (sosyalist) ne de resimali yani Kapitalisttir. Bir ara merhum Mustafa Sıbai, ‘İştirakiyyetü’l İslâm’ kitabını yazmışsa da başta dönemin ırak uleması olmak üzere bu isimlendirmeye karşı çıkmışlar ve gerçekten de o ifade makes ve hüsn-ü kabule mazhar olamamıştır. Nasır gibilerin fiili isimlendirmeleri de tarihte ve maşeri vicdanda maya tutmamıştır. Guy Sorman’ın analizlerine gelecek olursak, ‘müteşebbis ve Müslümanlar, İslâm’daki yeni Kapitalizmi simgeliyor’ diye nitelendirdiği yorumunda açıkça ‘Anadolu Kaplanları’nın’ liberal ve Avrupa yanlısı’ bir ekonomik strüktür geliştiren AKP’nin seçmen tabanını oluşturduğunu ileri sürüyor.
***
İslam’ın ekonomik kalkınmayı engellemediğini aksine teşvik ettiğini, Kur’ân’ın yoksulluğu tercih eden incil veya Budizmin aksine, zenginliği dünyada öven tek kutsal kitap olduğunu ileri süren Sorman aynen sabık amerikan Başkanı Clinton gibi şunları söylüyor: “Hazreti Muhammed (a.s.m.), girişimci olup bir işkadını (Hazreti Hatice validemiz) ile evli olan tek peygamberdi” yorumunda bulunuyor. Liberalizm karşıtlığının felâket olduğunu, liberalizminse her derde deva olduğunu ileri süren Sorman: “Türkiye ve diğer yerlerden gelen iyi haberi selamlayalım, modern olduğu zaman İslâmdan korkmayalım” diye sözlerini noktalıyor. Böylece Kapitalistleştirme anlamında da AKP’nin dönüştürücü olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle de şu ifadesiyle: “Türkiye’nin, liberalizmin, İslâm dünyasında da işlediğini kanıtlamıştır. 32 İslâm ülkesinin, kalkınmanın inanca değil, doğru ekonomik politikalara bağlı olduğunu ispat etmiştir...” Burada AKP’nin konformizmi benimsemesiyle Müslüman kitleleri dönüştürmesinde büyük bir vebali oluğu ortaya çıkmaktadır. Bilvekale bu işi yapmaktadır. Bu kanaatta olan sadece Sorman da değildir. Bu bağlamda The Australian gazetesi AKP kurucularının bir ‘İslâmî kalvinist’ oluğunu ileri sürmüştür (28 Temmuz 2007, Murat Erdem : Avustralya Basını: Erdoğan Yahudi mi?).
***
Sorman açıkça İslâmîleşme yerine ticarileşmenin alması gerektiğini ve Türkiye modelinde bizatihi aldığını da savunuyor. Halbuki tarihte ticaret İslâmîleşmenin bir aracı olmuştur. Malezya ve Endonezya gibi uzak şarktan, Senegal gibi diğer uçtaki ülkeler ticaret ve güzel muamele ve ahlak ile İslâma girmişlerdir. Dolayısıyla güzel ticaret ve tasavvuf güzel ahlâkın taşıyıcısı olarak İslâmın da yayıcısı ve taşıyıcısı olmuştur. Dolayısıyla ahlaklı ticaret ile İslâm arasında bir zıddiyet yok. Ama ticarileşme yani ticareti ideoloji ve izm haline getirmekle asıl gaye edinmekle islâm arasında tezad var. Kapitalizm de bunun bir ifadesidir. Sadece ahlakı bozmakla kalmamış ayrıca dünyanın tabii dengesini de altüst etmiş ve çevreyi de yaşanılamaz hale getirmiştir. İslâmî ticaret çevre ile uyumlu olduğu gibi ahlâkla da uyumludur. Onu Kapitalizmden ayıran yönü budur. Kendini düşündüğü kadar başkalarını da düşünür. Sermaye egoizmi değildir. Türkiye’deki AKP ticari anlayışının Kapitalistlerden övgü alması da onun İslâmî endişeleri ve sınırları aştığını ispat eder. Cemaatler eğil ama dindar fertler ticaretle ve siyasetle iştigal edebilirler. Bu anlamda ne Müslüman ferd ne de cemaat ticareti hayatının merkezine alır. Bu anlamda ticarette tefani etmez ve hayatın diğer boyutlarını ve özellikle de ahiretin tarlası olduğu gerçeğini unutmaz. Cemaatler ise hiçbir zaman doğrudan ticaretin içine girmezler ve ama ticari cemaatler (holding ve ortaklıklar) olabilir bu anlamda ticari cemaatleri dini cemaatler haline getirmek meşru ise de dini cemaatleri ticari cemaatler haline getirmek gayri meşrudur. Bu hayatın tamamını ticarete hasretmektir. Kepçeye prestiş etmektir ve onun sahibini görememektir. İslâm'da ticaretin sırrı kepçeyi görmek kadar onun sahibini de görmektir. Aksi halde İslâmîleşme yerine ticarileşme süreci başlar. Türkiye’deki kalvinistlerde oluğu gibi.
28 Şubat sürecinde dini kesimleri yoldan çıkaran yöntemlerden birisi İslâmîleşme yerine ticarileşme oldu ve bu istihbarat raporlarıyla da teyid edilmiştir. Ticarileşme birçok İslâmî cemaatin da sonu olmuş ve bazısı da hedeflerinden saptırmıştır. ÖZEL DURUM İSTİHBARAT SONUÇLARI ADLI RAPORUN 24’üncü maddesinde aynen şu ifadeler rapor edilmiştir: irticai faaliyetlere destek veren vakıflar da ‘dava’dan çok kazancın önplana çıkması konusunda yapılan çalışmalarda başarılı olunduğu istihbar edilmiştir...
Bu sözlerden sonra geçen yılları gözönüne getirebilir ve KALDERA HOLDİNG gibi derme çatma holdinglerde yaşananları gözönüne getirebilirsiniz...
30.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|