28 Ağustos sabahı BBC’den aradılar. Gül’ün seçimiyle ve Genelkurmay Başkanlığının 30 Ağustos zaferinin 85’inci yıldönümü itibarıyla yapmış olduğu ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle de bağlantısı kurulan açıklamasını sordular. Doğrusu, bu mutad kılıfında gayri mutad açıklama benim için sürpriz oldu. Meselenin mahiyetini öğrenmek istedim ve gazetelere göz gezdirdim. 27 Ağustos tarihini taşıyan bu açıklama zafer yıldönümünden iki, cumhurbaşkanlığı seçiminden bir gün önceye denk geldi veya getirildi. Şer odaklarından ve sinsi planlardan bahsediyordu ve kimi yabancı gazeteler bu ifade üzerine yoğunlaştılar. Çankaya’da teslim ve tesellüm öncesinde içeriye böyle bir mesaj iletmek aslında günün mana ve ehemmiyetiyle bağdaşmıyor, aksine çatışıyor.
Aslında, ‘şer odakları’ iç tehdidin yerine ikame edilen bir kavram. Bu iç tehdit algılaması veya değerlendirmesi hâlâ iki kesim üzerine odaklanıyor. Bunlardan birisi, bölücülük diğeri de irtica meselesi. Bu şer güçlerinden veya iç tehdidin bir ayağından ibaret olan ‘bölücülerin’ Türkiye’nin üniter yapısını içlerine sindiremedikleri; irticai odakların da TC’nin laik yapısını sistematik bir yaklaşımla aşındırmaya çalıştıkları ifade ediliyor. Biz tersine inansak da hâlâ buna inanan bir kesimin olduğu aşikâr ve bunlar arasında kurumsal olarak TSK’nın da bulunduğu anlaşılıyor. Bildiride bu şer güçlerine karşı ordunun zindi güçleri temsil ettiği ve teyakkuzda olduğu da bilvesile hatırlatılıyor. Bu gibi hallerde eskiden ‘zinde ve izinde güçler tetikte’ gibi ifadeler kullanılırdı. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yine böyle bir açıklamanın yapılmış olması 27 Nisan sürecinin bir şekilde devam ettiğini ve Çankaya ile TSK arasındaki ilişkilerin atide de gerilim seyrinde ilerleyeceğini ortaya koymaktadır. İlk izlenim ve intiba budur.
***
The Independent gibi yabancı gazeteler Meclis’in Gül’de ısrar ederek aslında orduyu çileden çıkardığını yazdılar. The Times ise ordunun çıkışını uyarı ateşi olarak nitelendirdi. The Times’a göre ise Abdullah Gül, “Batı yanlısı duruşuna rağmen, İslâmcı geçmişinden ve eşinin başörtüsünden kaynaklanan kuşkuların” odağında. Ancak Times, bu kuşkuları Türkiye’de çoğunluğun paylaşmadığı görüşüne de yer veriyor. Konda araştırma şirketinin son kamuoyu yoklamasını aktaran Times gazetesi, Adalet ve Kalkınma Partisinin yüzde 47 destek aldığı Temmuz seçimlerinden bu yana Abdullah Gül ve AKP’nin popülerliğinin bir ay içinde yüzde 54’e tırmanarak daha da artmış olduğunu kaydetti. Gazete, “Askeri zümrenin uyarılarına rağmen laik devletin tehlikede olduğuna halk inanmıyor” diyor. Halk ile ordu arasında böyle bir çatallaşma olduğuna dikkat çekiliyor. Amerikan ve Avrupa basını genel olarak Gül’den olumlu ve sitayişle bahsetse bile The Independent, ‘ordunun kızmasına az kaldı’ diye genel tabloyu özetliyor ve aksettiriyor. Le Figaro’nun portresine göre ise Gül Atatürk’ün koltuğunda bir İslamcı. ‘Abdullah Gül: Atatürk’ün koltuğunda bir İslamcı’ başlıklı yazıda, ordunun baskısına rağmen Gül’ün Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs Planı’nı savunduğu ve Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde son derece kritik bir rol oynadığı hatırlatıldı. Yazıda, “Uluslararası ilişkilerde pek becerikli olamayan Başbakan Erdoğan, bu işi Gül’e bıraktı’’ deniliyor.
***
Anlaşıldığı kadarıyla AKP’nin kaderi Çankaya, Çankaya’nın kaderi de Gül. Gül Çankaya’ya çıksa bile bu açıklamalar ışığında bu çıkış dikensiz bir gül bahçesi olmayacak. Dileriz bu gerilimler ve gerginlikler yaz bulutu gibi dağılır ve zinde kesimler de meseleye daha yumuşak zeminde bakmaya alışırlar ve bazı takıntılarını aşarlar. Ülkenin dirliği ve birliği bunu gerektiriyor. Türkiye ontolojik tehditlerin cenderesinde ve pençesinde; bu tehditler muvacehesinde ideolojik takıntılar lüks kalır. Elbette Abdullah Gül de kırmadan, dökmeden ülkenin dengeleri neyi gerektiriyorsa onu yapar. Burada en önemli mesele çoğunluğun kayıp haklarını kayıt altına alınmasıdır. Milletin yetkisinin karşılığı budur. Yeni dönemin karakteri bu olmalıdır. Abdullah Gül’ü tebrik ederken ülkeye hayırlı olmasını niyaz ederiz.
29.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|