Geceler ve gece anlayışı çok farklı. Büyük dünya ailesinin her ferdinin gece anlayışı ve yaşantısı çok değişik. Fakat bir gerçekte buluşuyoruz, o da şudur; her kişinin bir gecesi vardır, harflerin hecesi gibi. Kıyas yapıldığında elbette her gece Cenâb-ı Allah’ın, fakat bazı geceler Onun özel geceleri; bağış, merhamet, lütuf, ihsan ve hediye geceleri. Onları da gönderdiği mukaddes kitaplar ve peygamberlerle kullarına bildirmiş.
Bir nuranî silsile halinde, bir amud-u nuranî şeklinde bakıldığında Hz. Allah’ın gecelerinin hemen ardındaki geceler Hz. Muhammed Efendimizin (asm) geceleri. Yani takdir edilmiş ve beyan buyrulmuş gecelerin daha fevkalâde olması için neler yapılmasını, bir muallim-i ekber olarak vaaz ediyor ve akabinde, kendileri bütün ümmetinden daha fazla tatbik ve geceyi ihya ediyorlar ve onu oruçla süslendiriyorlar.
Berat’a giriyoruz, yakınlaştı onu tutmaya koşuyoruz, Hz. Peygamber (asm) bu gece için “Şaban’ın 15. gecesi geldiğinde, geceyi kaim, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına iner ve şöyle seslenir. ‘İstiğfar eden yok mu? Afv ve merhamet edeyim. Rızık isteyen yok mu? Hemen rızıklandırayım. Belâya uğrayan yok mu? Selâmet ve afiyete kavuşturayım ve hakeza, fecrin doğmasına kadar devam eder.’”
Berat kelime mânâsıyla “Kurtulmak, kurtulma, güzellik ve parlaklık” mânâlarına gelmektedir. İnsan kendi kendine sormalı; kim istemez güzellik! Kim istemez maddî-manevî kurtuluş! Kim istemez parlaklık! Aydınlık, selâmet ve gelecekten emin olmak? Gittiğim yerlere önceden sorarım, oralar soğuk mu, sıcak mı? Havalar nasıl? İşte bu karanlık gecelerde istikbaldeki günlerimizin nur olmasını ve onlardan emin olmamızı kim merak etmez?
Sıra silsilesinde büyük zatların geceleri bizlere yine nur ve ışıktır ve rehberdir. Hangi mübarek zata baktım ise geceleri öldürmemişler, çok az yatmışlar, bazıları yatsı abdestiyle sabah namazını kılmışlar. Ne muhteşem gece ihyaları ve bereketi. Hz. Şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin, Hz. Mevlânâ’nın, Hz. Bediüzzaman’ın, Hz. Hayat-ı Harrani’nin, Hz.Ma’ruf-u Kerhi’nin ve emsali nuranî ve kâmil insanların geceleri hep böyle olmuş ve böyle geçmiş. Ah o geceler! Feryadın da keşke onların bir gecesini yakalasaydık ve onlarla nurlansaydık. Karanlık gecelerimizi onların nuruyla nurlandırsaydık. Fakat gece ve yol kapanmadı.
Çok suallere ve çok sıkıntılara müjdeler var. Nefis, şeytanın da vesvesesi ve aldatmasıyla hafızayı da yanına alarak çok girdaplar ve suallere giriyor. Karşılaştığım insanlar ve medyada görünen ve söylenen sınırsız ve kontrolsüz sözler karşısında bütün gecelerin ve bütün müjdelerin sahib-i zişanı Hz. Allah müjdeden, nurdan ve merhametten bahsediyor…
Berat Kandili gecesinin açıklamasında ve mânâsının bir vechesini anlatmasında büyük gönül sultanı Hz. Bediüzzaman Şuâlar eserinde diyor ki; “Bu gelen gece olan leyle-i Berat bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle leyle-i Kadrin kudsiyetindedir. Herbir hasenenin leyle-i Kadirde otuz bin olduğu gibi, bu leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”
Buradan aldığımız özet. Elli yıllık bir manevî ömür. Kur’ân, istiğfar, salavat ve yüklü rakamlar. Şimdi bugünkü Türkiye’mize ve bu sıcak ve kurak mevsime ve hadisat-ı âleme bakıp, ciddî mânâda nefsimizi ve kendimizi kandırmadan soralım, istiğfarın, salâvatın ve Kur’ânın neresindeyiz ve neresinde olmalıydık? Ne kadar kolay bir müjde ve ilâhî lütuf geceleri üç aylar ve Berat. Çok çilelere muhatap olduğumuz sivil ve askerî mahkemelerde berat ettiğimiz gibi, inşallah yevm-i mahşer-i ekberde berat edenlerden olalım. Olanların eteklerinden tutalım. Karanlık gecelerin nuru olur inşaallah.
24.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|