Kişiliksizleştirme
Yükselmek her insanın içinde olan bir ukdedir. Moral değerleri olanlar kendilerini güçlü hissettiklerinden var güçleri ile yükselmeye; bilgi ve mal birikimi ile makam ve mevki sahibi olmaya çalışırlar. Çalışmak güzeldir ve çalışanı da alkışlamak lâzımdır. Meşru ve makul anlamda yapılan çalışmaların insana huzur ve zevk verdiği muhakkaktır.
Ellerinde fırsat ve güç bulunanların, kişilerin önlerine sürdükleri birtakım insanlık dışı ve kişilik aşındırıcı şartların kabul edilebilir olmadığını özellikle belirtmek gerekir. İnsanlara verilen temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı isteklerin zamanla kendilerini de bağlayıcı olacağını ve bir duvar gibi karşılarına çıkacağını görememeleri ayrı bir basiretsizliktir.
Cahiliye devrinden ve Ortaçağ’dan kalma son derece yanlış bir takım tutumların günümüzde hâlâ yaşatılmaya çalışılması, bu gayreti sarf edenlerin kalitelerini açıkça ortaya koymaktadır. Bir yandan “devrimciyiz” deyip statükoya kazık çakmakla meşgul olan bu garip insanlar, “demokrasi”, “laiklik” ve “cumhuriyet” kavramlarından da despotizm üretmektedirler. “Her şey bana hizmet ettiği sürece var olsun.” düşüncesi, bencilliğin çirkin yüzüdür. Başkaları yararlanmaya kalkıştığında da; “Eyvah hepsi de elden gidiyor” feryadını kopararak çirkef oyunlarını oynamaya ısrarla devam etmektedirler. Kendilerinden başkasını düşünmeyen bu menfaatperestlerin, milletin menfaatine olan faaliyetlerin ve hayırlı işlerin taraftarı olacaklarına ihtimal vermek mümkün değildir.
Çarpık düşünceli ve menfaatçi olanların kurdukları düzen de, ismi ne olursa olsun, çarpıktır. Geneli reddeder ve herkesi tornadan çıkmış gibi kendilerine benzetmeye çalışırlar. Halkı her an yontulmaya hazır ikinci sınıf cahiller olarak görürler ve iliklerine kadar sömürürler. Bunu zulüm derecesinde zorlayarak yapmaktan, hatta cana bile kıymaktan çekinmezler. Çünkü kendilerini en iyi ve en ideal olarak gördüklerinden etraflarına hiç bakmazlar, araştırma bile yapmazlar. Bu davranış biçimlerinin, bilgi ve iletişim çağında izahı hiç de kolay değildir.
Ülkemizde en üst makam için yapılan seçim sürecinde yaşananların ve gösterilen tutumların şık davranışlar olmadığı açıktır. Kendilerine benzemeyen birisinin talip olmasını hazmedemeyen çevreler, “Rejim elden gidiyor” çığlıkları attılar, güya bayrak ve cumhuriyet mitingleri düzenleyerek bayrağı bayrak, cumhuriyeti de cumhuriyet yapan değerlere hakaret edip lanet yağdırdılar. Bunu halkın görmezden gelmesi düşünülemezdi. Nitekim seçim duvarına çarparak bu yaptıklarının cezasını peşin peşin almış oldular. Buna rağmen akıllarının başlarına gelmediği, davranış biçimlerini değiştirmemiş olmalarından anlaşılmaktadır. Hiçbir şey olmamış gibi yüzsüzlüklerini devam ettirmeleri ve durmadan taktik değiştirmeleri ise komediden farksız.
Cumhurbaşkanı adayının eşinin başörtülü olması korkulu bir rüya haline getirildi. Üstelik halkının tamamına yakını Müslüman olan bir ülkede yapılıyor. Buna ağlamak mı, yoksa gülmek mi gerekir bilemiyorum. Birtakım kınanmaya lâyık kelli felli yazarların; “Başını açmalıdır” gibi çirkin teklifleri ortalıkta dolaşırken, modacılar da dejenere faaliyetlerine başlayıp kendilerine pay çıkartmaya başladılar. Evrensel özelliklere sahip büyük bir inanç sistemine savaş açtıklarının farkında olmamaları mümkün değildir. Bu kastî baskı ve oyunları boşa çıkartacak gayret ve desteğin hamiyet sahipleri tarafından sağlanması ülkemiz açısından çok yararlı olacaktır.
Değişim güzeldir, ama tabiî ki, güzel yönde olursa. İnsanı aday olduğuna pişman edecek kadar üzerine yüklenmek, “Sen inancını, kişiliğini, bize uymayan her şeyini terk et, bizi taklit et, bizim gibi ol.” gibi akıl ve ahlâk dışı talepler, kişilik törpülemekten ve insanı iki yüzlü yapmaktan başka bir işe yaramaz. Böyle bir insandan da sağlıklı hizmetler beklemek yanlış olur.
Buna fırsat vermemek, dik durmak ve cesur davranmak her zaman kazandırır. Taviz ise kaybettirir. Bir taviz, başka tavizlere daima gebedir. Kahraman olmak kolay değil. O da kişiliğinden taviz vermeden dik durmaya bağlıdır. Bizim böyle kahramanlara çok ihtiyacımız var. Çıkıp açıkça; “Ben buyum. Kişiliğim budur. İnancım budur. Bu konularda taviz veremem. Aksi halde kişiliğimden kaybederim” deme cesaretini göstermek ülkeyi rahatlatacaktır.
|