“Zenginin malı, fakirin çenesini yorar” misali, ‘çöp’leri de fakirlerin başlarına musallat oluyor. Küresel ısınma ve sahip olduğumuz tabiî kaynakların hızla tükenmesi, bütün dünyada alternatif kaynak arayışına sürükledi. İsraf, bütün dertlerin başı olduğu gibi; tasarruf da çarelerin en başında yer alıyor.
Bütün dünya, ‘çöp’lerden neleri kurtarabiliriz konuşunu tartışıp çare arıyor. Nitekim son yıllarda çöp dağlarından; enerji ve gübre üretimine kadar pek çok konuda istifade ediliyor. Zengin ülkeler tüketimde birinci oldukları gibi, çöp üretiminde de birincilikleri koruyorlar. Bu yolla, hem dünyayı tüketiyorlar, hem de ürettikleri çöplerle fakir ülkelerin başına bir anlamda ‘bela’ oluyorlar. Avrupa ve Amerika’da üretilen çöplerin büyük bir bölümü, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelere yollanmaya devam ediyor. Bu arada Türkiye’ye de geliyor mu bilmiyoruz. Geçen yıllarda ‘zehirli atık’larla dolu olan ‘fıçı’ların sahillerimize vurduğunu unutmayalım! Benzer şekilde, ‘şehirli gemi’lerin, sökülmek için limanlarımıza gönderildiğini de hatırlayalım. Eh, bunca işleri arasında ‘çöp’lerini de ülkemize göndermelerini beklemek lâzım!
Her şeyi maddî imkânlarla, para ile ölçen anlayıştan insaf ve iz’an beklemek haksızlık olur. Bir yandan ‘Çevreyi koruyalım’ derler, öte yandan çevreyi de yine kendileri kirletirler. Fakir ülkelere her türlü ‘baskı’yı yaparlar, ancak kendilerine ‘iğne’nin batmasına bile razı olmazlar. Çevreyi korumak için dünya ülkelerince karar altına alınan Kyoto Sözleşmesini en başta Amerika’nın imzalaması başka ne ile izah edilebilir?
Aynı şekilde, “1989 Basel Konvansiyonu”na göre, zehirli atıkların ihracı ve ithali yasaklanmış. Yasak var, ama dinleyen kim? Nitekim, geçen yıl Shantou Üniversitesi tarafından, ABD’den gelen bilgisayar atıklarının ayrıştırıldığı Guiyo kentinde yapılan araştırmada, altı yaşın altındaki çocukların yüzde 82’sinde kurşun zehirlenmesi belirtilerine rastlanmış. Hindistan ve Pakistan’daki araştırmalarda da benzer neticelere ulaşıldığı ifade ediliyor. (Vestel Vs. dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül, sayı: 23)
Son yıllarda israfı önlemek için çalışmalar yapan ve bu konuya dikkat çeken kişi ve firmaların sayısında da hayli artış var. Bunun için dernek ve vakıflar da kuruluyor. Gündemi meşgul eten ‘kuraklık’ konusunda bile çarenin ‘israfı önleme ve tasarruf yapmakta’ olduğu uzmanlarca ifade edilmiyor mu? Keşke israfın zararlarını anlamak için kuraklıkla imtihan edilir hale gelmeseydik.
Ülkemizde her yıl, 150 milyon YTL değerinde geri dönüştürülebilir malzemeyi düşüncesizce ‘çöp’e attığımız da bir vakıa. Bir yandan israf konusundaki liderliğini sürdüren Amerika, öte yandan ‘geri dönüşüm’ uygulamasıyla yılda 236 milyar dolar kazanıyor. Belki bizim ‘çöp’lerimizden bu kadar ‘para’ çıkmaz, ancak çıkması mümkün olanları niçin geri dünüştüremiyoruz?
Her şey bir yana, sadece okuduğumuz gazete, dergi ve okul kitaplarını ‘çöp’e atmak yerine ‘geri dönüşüm’le ekonomiye kazandırabilsek yetmez mi? Bu kolay yolu tercih etmeyip, ormanlarımız kesmeye devam mı edelim?
23.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|