22 Temmuz seçim kampanyasının en çok eleştirilen taraflarından biri, çözüm bekleyen temel meselelerle ilgisi olmayan, son derece seviyesiz polemikler üzerinde yürütülmesiydi.
İp, darağacı, Erdoğan’ın kol saatinin fiyatı, oğlunun aldığı gemi/gemiciğin özellikleri gibi...
Buna karşılık, mitinglerde meselâ yeni ve sivil bir anayasa bahsi hiç açılmadı. Konu partilerin kimse tarafından okunmayan seçim beyannamelerinde saklı kaldı. Kimse de merak etmedi.
Gerçi Erdoğan 2002’de olduğu gibi halktan yine anayasayı değiştirmelerine yetecek sayıda milletvekili istedi. Ama nasıl bir anayasa öngördüklerini söylemedi, halk da sorma ihtiyacı duymadı. Zaten böyle birşey de beklenemezdi.
Ama hiç değilse aydınların bu konuda inisiyatif alıp, seçimi vesile kılarak verimli bir anayasa tartışması açmaları gerekirdi, o da olmadı.
Şimdi yeni Meclisin cumhurbaşkanı meselesinden sonra anayasaya el atması bekleniyor.
Ancak orada da talihsiz bir başlangıç yapıldı. AKP’nin sol kökenli anayasa hukukçusu Prof. Dr. Zafer Üskül, Kemalizmin ve Atatürk ilke ve inkılâplarının anayasadan çıkarılması gerektiğini söylemeye kalktı, ama hemen pişman edildi.
Aslında Üskül’ün söylediği son derece doğruydu ve Türkiye’deki anayasa, daha doğrusu sistem sorununun bam telini yakalamıştı.
Ama böylesine kritik ve duyarlı bir konuda altyapıyı oluşturmadan ve zamanlamayı iyi tayin etmeden yapılacak bir çıkışın başarı şansı yoktu.
Nitekim öyle de oldu.
Devrim muhafızlarının derhal başlattığı yaylım ateşi karşısında en başta partisi Üskül’ü savunmadı. Yakın zaman önce AKP paneline davet edilip konuşturulan, sonra da Kemalistlerin başlattığı linç harekâtı karşısında yüz üstü bırakılan Atilla Yayla’nın yaşadıkları, bu defa Üskül olayında tekrarlandı. Ve Üskül sindirildi.
“Atatürk ortak değer. Anayasada elbette ki kurucu lider olarak ona atıf yapılacak” manevrasıyla vaziyet kurtarılmaya çalışıldı, ardından da tartışma dondurulup yine sümenaltı edildi.
Ve akabinde, AKP’nin hazırladığı yeni anayasa taslağında Atatürkçülüğe yapılan atıfların aynen korunduğu haberleriyle, Üskül’ün ilk çıkışının surda açtığı “gedik” tamamen kapatıldı.
Oysa bu tartışma ya hiç başlatılmamalı, veya başlatıldıysa sonuna kadar arkasında durulmalı ve neticelendirmek için kararlılık gösterilmeliydi.
Aslında gerçek şu ki, Türkiye bu meseleyi mâkul bir sonuca bağlayamadığı, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü dokunulmaz bir tabu olmaktan çıkaramadığı müddetçe hiçbir yere varamaz.
Nitekim onca çabaya rağmen çözülemeyen kronik sorunların temelinde hep bu mesele var: başörtüsünden din eğitimine, 301’den Ayasofya’ya, Patrikhaneden ruhban okuluna kadar...
Son tartışmada AKP bir kez daha araziye uyan bir tavır sergiledi ve dahası başörtüsünü bile yine Atatürk’ü referans göstererek savunma ısrarını sürdürdü. Böyle bir tavırla sivil bir anayasa reformu yapılması ne derece mümkün?
Yine de, herşeye rağmen, son günlerde basına sızdırılan anayasa taslağındaki değişikliklerin başarılmasını temennî ediyoruz. Sözü edilen hususların kısmen dahi olsa gerçekleşmesi demokrasiye yeni mevzi ve alanlar kazandırabilir.
Geciktirilmemesi ve sulandırılmaması şartıyla.
23.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|