Genelkurmay kulislerine yakınlıklarıyla iştihar bulan iki gazeteciyle yapılmış röportajlar aynı gün iki ayrı gazetede yayınlandı. Anlattıklarında farklı şeyler de vardı, benzerlikler de. Ama iki ayrı konudan söz ederken, birbirlerinden habersiz olarak, askerin tavrı için aynı kelimeyi kullanmış olmaları özellikle dikkatimizi çekti.
Bu gazetecilerden genç olanı, 27 Nisan e-muhtırasının perde arkasıyla ilgili iddialarını seslendirirken, Neşe Düzel’e şunları söylüyor:
“Bildirinin çok sinirli bir ruh haliyle yazıldığı anlaşılıyor. Yaşar Paşanın ruh halini yansıttığı ortada. 12 Nisan toplantısından sonra Paşanın yakınındakiler anlattı. Basın toplantısının ‘Yaşar Paşanın gardı düştü’ diye yorumlanmasına çıldırmış.” (Metehan Demir, Radikal, 20.8.07)
Karargâh gazeteciliğinin “duayen” ismi ise Nuriye Akman’ın sorularını cevaplarken “Köşkte türban” için “Askeri çıldırtacak birşey” diyor. (Mehmet Ali Kışlalı, Zaman, 20.8.07)
Burada bizim dikkatimizi çeken ve başka dikkatleri de çekmek istediğimiz ifade “çıldırmak.”
Bu sözle ifade edilmek istenen şey ne?
Ordumuzun en tepe noktasındaki komutanların, herhangi bir sebep veya gerekçe ile kontrollerini kaybedip fevrî tepkiler gösterebilen insanlar oldukları mı? Peki, bu doğru mu? Ve böyle birşey olabilir mi? Ülkemizin savunmasını emanet ettiğimiz insanların, olur olmaz sebeplerle gözünü karartıp aşırı duygusal tepkiler vermeleri, aklıselim çizgisinden çıkıp “çılgınca” işler yapmaları düşünülebilir mi?
Evet, bazı konularda farklı ve özel duyarlılıklar olabilir. Ama bunun söz konusu gazetecilerce iddia edildiği şekilde “çıldırma” raddesine çıkabileceğini kabul etmek mümkün değil.
Ki Genelkurmay eski Başkanı Özkök’ün her fırsatta akla, bilime, soğukkanlılığa yaptığı vurgular da, halefi Büyükanıt’ın aynı çizgide verdiği mesajlar da “çıldırma” isnadını yalanlıyor.
Bu çerçevede yine Büyükanıt’ın, tartışmaya açık kimi tavır ve beyanları bir tarafa, özellikle “türban” ve Köşk bahsinde gazetecilerin ısrarlı ve provokatif soruları karşısında bile itidalini bozmayıp “Bizim prensiplerimiz var, ama kimseyle kavga edecek halimiz yok” cevabıyla ortaya koyduğu yaklaşım da bunu gösteriyor.
Dolayısıyla, “Asker çıldırdı” ifadesi, askerden ziyade, bu sözü sarf edenlerin psikolojisini yansıtan bir söz olarak algılansa daha doğru olur.
Tabiî, komutanların, kendilerine böyle bir ruh halini izafe edenleri uygun bir şekilde uyarmaları da gerekir ve beklenir. Nitekim Genelkurmay'ın dünkü açıklamasında bu kısmen yapıldı.
Bu arada, 27 Nisan bildirisine de yeni bir bahis açmak gerekiyor. Demir’in iddiasına göre, “O metni Yaşar Paşa oluşturdu.” Ertuğrul Özkök ise “Büyükanıt’a çok yakın bir kişi”nin “Yaşar Paşanın eli kalem tutar. Bildirinin son halini o bile kaleme almış olabilir” dediğini yazıyor.
Hatırlanacağı gibi, o günlerde, muhtevasıyla da, Türkçesiyle de, zamanlamasıyla da büyük tepki çeken muhtıranın, Büyükanıt’ın bilgi ve haberi olmadan yayınlandığı ileri sürülmüştü.
Şimdilerde ise metni dahi bizzat onun yazmış olabileceği yolunda iddialar seslendirilmekte.
Her iki halde de Büyükanıt’ı zora sokmayı hedefleyen bu iddialarda bir bit yeniği yok mu?
Yine derin hesaplaşmalar mı söz konusu?
22.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|