|
|
Mustafa ÖZCAN |
Dereceden derekeye |
|
Mümtazer Türköne Türkiye’de sağ merkezin çöktüğünü yazdı. Bu yanlışlanamayacak bir gerçektir. Gerçekten de maaalesef tam da böyle olmuştur. Sağ merkezin temsilcileri zamanla misyonlarını taşıyamaz olmuşlar ve bu vesile ile halkın teveccühüne mazhariyeti kaybetmişler ve merkez de çökmüştür. Aslında, merkez sağın çöküşü siyasetin topyekün çöküşüdür. Bediüzzaman ‘bu memlekette dört parti veya cereyan var’ derken aslında dengeli bir formül ortaya koymuştur. İttihad-ı İslâm mânâsını tazammun eden partilerin iktidardan ve merkezden uzak kalmalarını tavsiye etmiş; buna mukabil merkez sağa müzahir olmalarını istemiştir. Merkez sağ o dönemlerde ‘milliyetçi mukaddesatçı’ kalıbıyla anılmaktadır. Ayrıntılar genel mecraya engel olamamış ve siyaseti atomize edememiştir. Ama 27 Mayıs ihtilalinin akabinde sağ giderek bölünmeye başlamıştır ve 12 Eylül darbesinin bir ürünü olarak da ikilem içine düşmüştür.
İlk defa 12 Eylül’den itibaren merkez sağ neredeyse ortadan ikiye bölünmüştür. İhtilaller tabiî mecrayı bölmüş ve sağı atomize ederek siyasi mühendislikle Türk siyasetine hükmetmenin yollarını ve çarelerini aramıştır. Gerek merkez sağdaki liderlerin hatalarıyla gerekse İslâmî kesimde yer alan bazı liderlerin ihtirasıyla 1960’lı yılların sonlarından itibaren İttihad-ı İslâmcı çizgi ile merkez sağın yolları ayrışmaya başlamıştır. Bu da Türkiye’de sağ solun dışında tali kamplaşma ve kutuplaşmalara sebep olmuştur. İttihad-ı İslâmcı hat veya çizgi ilk defa 1974 yılında Ecevit’le birlikte hükümete gelmiştir. Kısa süren bu beraberlikten sonra Milliyetçi Cephe adı altında iki defa merkez sağ ile İttihadı İslâmcı çizgideki parti koalisyona gitmiştir. Ülke hızlı bir şekilde 1980 ihtilâline doğru sürüklenirken aynı parti, kerhen desteklediği AP’ye karşı verilen sivil muhtıra denilebilecek olan gensoru lehinde oy kullanarak hükümeti yıkmıştır. 1980’e kadar İttihadı İslâm mânâsı tazammun eden parti hep anahtar parti konumunda kaldı. Kaderin bir remzi olorak kendisini de anahtar ile sembolize ediyordu. Sözkonusu Milli Görüşçü çizginin birinci parti haline gelmesi ise ihtilâlden sonradır.
***
1994 yılına gelince 12 Eylül’ün açmış olduğu rahnelerden birisi olarak merkez sağın iki partisi birbiriyle sürtüşmenin bir bedeli olarak ve temsil yeteneğindeki bir takım eksiler sebebiyle çöküşe geçti. İlk defa bu süreçte Milli Görüş çizgisi önce belediyelerde ardından da merkezi hükümette belirleyici hâle geldi. Birinci parti oldu. 30 yıllık sürecin tepe noktasına gelinmişti artık. Belediyelerde hizmetler devam ederken 11 aylık iktidar döneminden sonra 28 Şubat muhtırası yiyerek ve bunun getirdiği sarsıntı ile Refahyol hükümeti yıkıldı.
12 Eylül öncesi ve sonrasıyla mukayese edildiğinde merkez sağ büyük ortaklıktan küçük ortaklığa düşmüştü. Fakat dikkat edici bir şekilde İttihadı İslâmcı parti iktidara yaklaştıkça ehlileşiyor ve merkezin yerine oturdukça bazı fikri bağlılıklarından kurtulmaya çalışıyordu. Merkeze koşarken iktidar ile ilkeler arasında sıkışmıştı. Fikri ricat yaşıyordu. Sanki safralarını ve ağırlıklarını atıyordu. Merkez sağ ile merkezî sağın yerine (geçen değil) yerleşen İttihadı İslâmcı partiye baktığımızda çıkış ve varış noktaları itibarıyla bir çizgi kırılması görüyoruz.
Yarın devam edelim...
24.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|
|
|
|