Bir gün Ebu Zer (r.a.) Resûlullah’a (a.s.m.), “Bana öğüt ver” demiş, Efendimiz de (a.s.m.), “Sana Allah’a asi olmaktan sakınmanı tavsiye ederim. Çünkü o her şeyin başıdır” buyurmuştu.
“Ey Allah’ın Resûlü (a.s.m.) daha ne tavsiye edersin?”
“Kur’ân oku, Kur’ân dünyada yolunu aydınlatır. Kıyamette de sana faydası dokunur.” (Tergib, 3;8.)
Bir dünya büyüğünün hizmetinde bulunmanın insana kazandırdıkları düşünüldüğünde Cenâb-ı Hakkın kelâmını okuma, öğrenme, anlamı üzerinde durmanın sağladığı faydalar saymakla bitmez. Hani hatim duâlarından okunan meşhur duada, “Allah’ım Kur’ân-ı dünyada dost, kabirde candaş, Kıyamette şefaatçi, Cennette arkadaş, Cehenneme karşı perde ve örtü, sıratta burak ve her hayırlı işte önder kıl” diyoruz ya. Gerçekten Kur’ân’ın bunca faydalarını görünce ona nasıl aşk ve şevkle yönelmemiz gerektiği kendiliğinden anlaşılıyor.
Kur’ân Allah’ın kelâmıdır. Ezelden gelip ebede gitmekte, bütün asırlara ve insanların bütün ihtiyaçlarına hitap etmektedir.
Bu hitaba mazhar olma insan için baha biçilmez bir payedir.
Allah bize değer vermiş, adam yerine koymuş kitabını göndermiştir.
Yıllarca İslâm düşmanlığı yapıp bu duyguyla dünyasını terk eden Ebu Cehil’in oğlu İkrime İslâmla müşerref olunca aradaki boşluğu kapatabilmek için bütün hızıyla İslâma sarılmış, gerekli feyzi alabilmek için Kur’ân’a yönelmişti. Mushaf-ı eline alıp saygıyla alnına kor, ağlar ve “Rabbimin kelâmı! Rabbimin kitabı!” der. (Müstedrek, 3; 243.) öyle okurdu.
“Kalplerimiz temiz olsaydı Rabbimizin kelâmını okumaya doymazdınız” diyen Hz. Osman’ın da Kur’ân’sız günü geçmezdi. Şehid edilirken Kur’ân’la başbaşaydı. “Onlara karşı Allah sana yeter” mealindeki âyeti okuyordu.
Hz. Ömer’in “Gece ve gündüz en sevdiğim şey Kur’ân okumaktır” dediğini, bir gün Ebu Musa’ya, “Bize Rabbimizi hatırlat ki onu gönülden sevelim” dediğini de, onun da Kur’ân okumaya başladığını biliyoruz.
Kur’ân’sız günleri, saatleri olmayan Sahabenin en önemli rehberleri de Kur’ân’dı. Kur’ân-ı ruhlarına sindirerek okur, onu hayat programı edinirlerdi. Allah’ın rızasının bunda olduğunu biliyor, emirlerine dört elle sarılıyor, yasaklarından şiddetle kaçınıyorlardı.
Bugün sıkıntılar içerisinde kıvranan İslâm âleminin kurtuluş reçetesi de Kur’ân’a yönelmekten başka birşey değildir.
24.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|