Nazife Şişman bir kitabında, feminizmin genel çerçevesi içinde İslamcı feministlerden bahsetmektedir. Dolayısıyla ‘İslâmcı feminizm’, feminizmin bir alt kimliğidir sadece. Liberalizm genel klişesi altında İslâmcı liberaller veya liberal Müslümanlar var. Sekülarizmin geniş klişesi altında da İslâmcı sekülerler yaşıyor ki; Arap dünyasındaki sekülarizm cereyanının piri olarak kabul edilen Fuad Zekeriya da bu ifadeyi kullanmaktadır. Demek ki bu gelişmeler hadisat diliyle hadislerin teyid ve tasdikinden başka bir şey değildir: “Sizden önceki milletlerin adet ve geleneklerini adım adım, kademe kademe takip edeceksiniz; Onlar kertenkele çukuruna girseler dahi siz de gireceksiniz...”
İbni Haldun’un deyimiyle müstevlileri veya galipleri taklit çılgınlık boyutuna varacak. Mürekkebi naks dedikleri kompleks bu derecede güçlü olacak ve Müslümanın şahsiyetini ve hayata bakışını etkileyecek. Hollandalı çılgın siyasetçi Wilder sözümona şiddet içerdiğinden dolayı Kur’ân-ı Kerim’e Hitler’in Kavgam kitabı muamelesi yapılmasını ve her yerde yasaklanmasını ve görüldüğü yerde müsadere edilmesini istemişti. Onun bir alt kimliği gibi çalışan İslâmî liberallerden veya İslâmcı feministlerden (ki, Emine Vedud hareketinin ileri gelenlerindendir) Esra Q. Numani ‘Kur’ân tefsirleri şiddeti dışlamalı veya şiddet içeren Kur’ân tefsirleri dışlanmalı’ gibi çağrılarda bulunuyor (Radikal, 27 Ekim 2006).
Wilder doğrudan aynı gerekçe ile, ‘Kur’ânı yasaklayalım’ derken onun alt kademede temsilcileri olan veya bir adım gerisinden seyreden İslâmcı feministler de ‘işimize gelmeyen Kur’ân yorumlarını yasaklayalım’ demektedirler. Emine Vedud’la birlikte bir İslâmcı feminist odak haline gelen Numani gibiler istediklerinde başörtüsü takıyorlar istemediklerinde de çıkarıyorlar. Yumuşak (yeni deyimle Light) bir kural haline getirdiler. Tam da “Modern Mahrem” yazarı Nilüfer Göle’nin istediği tarzda. Kurala uymuyorsan, kuralı kendine uydur, misali.
***
Feminist türbanlılar ‘light’laşırken ‘light’laştıkça da başörtüsüne gerek görmüyorlar en son safhada o ‘bağ’dan da azat oluyor, kurtuluyorlar. O yolu kadınlara daha 1986 yılında Yaşar Nuri Öztürk göstermişti. Aslında o bağ eskilerin ‘ribkatü’l İslâm’ dedikleri İslâm fularıdır. Neyse... Burada Türkiye’de türbanın modernleşmesi sürecine doğru bir seyrü sefere çıktığımızda Mehmet Barlas’ın eşi ve Can Paker’in kardeşi Canan Barlas’ın çarpıcı tespitleriyle karşılaşıyoruz. Tempo dergisinin kendisiyle gerçekleştirdiği söyleşide takibi ve gözlemi altında olan süreci şöyle analiz ediyor: “1987’den beri türban, modernleşme içinde bir kadın hareketi...” Burada neden 1987 yılını milat alıyor onu anlayamadım. Vardır bir bildiği. Tempo’ya yaptığı analizi izlemeye devam edelim: “1987’den beri türban modernleşme içinde bir kadın hareketi. Araba kullanıyorlar, flört ediyorlar (Can Paker de bu ifadeyi kullanmıştı), makyaj yapıyorlar... Geleneksel İslâm’da evden kadın çıkamaz oysa. Para kazanmakla ilgilenmez. Kanaatkârdır. Halbuki bunların medyada yerleri var, örgütlü yaşama katılıyorlar vs. ‘Bunlar bizim başımızı kapatacak’ diye yorumlayamazsın. Korkularla yaşarsan, orada ne bilgi vardır, ne görgü, ne de farklı bir düşünce...”
Gözlemlerini siyasetçi eşleri üzerinde de sürdürmüş. Emine Erdoğan’la ilgili gözlemleri şöyle: “O da çok değişti ve kimse görmek istemiyor. Yüzde yüz batı tarzı giyinecek sanıyorlar. Hayır! Önce pardösü geldi, sonra renkli tayyör, sonra başının bağıyla tayyörünün rengini birleştirdi. Daha şık ayakkabılar giymeye başladı. Zamanla, dünya zirvelerinde kocasının yanında yer aldı. Modern kadın temsili olarak bunu yaptı. Laik kesim bunu görmezden gelmek istedi...”
Galiba bundan cesaret alan kimi modacılar da Emine Hanım’a ‘yol yordam’ veya neyin yakışıp yakışmayacağını göstermeye kalkıştılar. Tekbir Giyim gibi firmalar da bu değişim pastasından paylarını almak için kendi katkılarını ve rollerini nazara vermek istemişti ama gerçek şu ki; Emine Hanım bu reklam arayışlarına prim vermemişti.
***
Canan Barlas’ın Hayrünnisa Gül ile ilgili gözlemleri de şöyle: “Onlar aralarında bir kimlik taşıyorlar ama konuştukları zaman bizim gibiler. Bir tek başörtüsüyse mesele, o da tercihimiz diyorlar. Hayrunnisa Gül’ü geçen sene Bodrum’da gördüm mesela, balık çiftliklerinin denizi nasıl kirlettiklerini araştırıyordu. Son derece açık kişilikli. Her şeyi kabul ediyor. ‘Bizi aleyhimizdekilerle bir araya getirin kendimizi anlatmaya çalışalım’ diyor...”Şimdi galiba kendini anlatma sırası Çankaya adayı eşi Abdullah Gül’de. Allah kolaylık versin...
16.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|