11. cumhurbaşkanlığı için üçüncü tur oylama Salı günü yapılacak. Görüldüğü gibi, Abdullah Gül, bu turda cumhurbaşkanı olacak ve oylamanın hemen ardından yemin ederek görevine başlayacak. Gül, aday olduğundan bu yana yapılan tartışmaların odağına “başörtüsü” alındı.
Şimdilerde “Köşk’e başörtülü gelecek” diye bağırıp çağıranlar, başörtüsü üzerinden gerginlik çıkaranlar, kamusal alanlar icat ederek başörtülüleri 7 yıl boyunca Köşk’e sokmayan Ahmet Necdet Sezer’e niye tepki göstermemişlerdi? Bu çifte standart değil mi?
Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildikten sonra kalkıp, eşi başı açık olan milletvekili, bürokrat ve gazetecilere “eşsiz dâvetiye” gönderse yanlış olmaz mı? Sezer’in düştüğü hataya düşmüş olmaz mı? Elbette yanlış olur…
***
Gül’ün adaylığını açıklamasının ardından başlatılan başörtüsü tartışmaları, işi sulandırmaya kadar götürüldü. Gül’ün eşi Hayrunnisa Hanımın, “türbanı modernize etmesi” için modacı Atıl Kutoğlu’na sipariş verdiği haberleri manşetlere çıkarıldı. Bundan sonra, tartışmalar bu yöne kaydırılarak başörtüsü konusu şapkaya, sadece saçlarını örtecek türbana kadar indirildi. Hatta başörtüsünü çıkartmasını tavsiye edenler dahi oldu!
Burada şunu söylemekte fayda var. Hem bu tartışmaların bu hale getirilmesine, hem de Avusturya’da yaşayan modacının kendi kendine modernize çalışması yapması konusunda cesaretlendiren Abdullah Gül’ün beyanatları oldu. Gül, seçimlerden bir buçuk ay kadar önce bir gazeteye verdiği beyanatta, “Ben başından beri söylüyorum. Türban daha modern olabilir. Cumhurbaşkanı seçilseydim benim de, eşimin de farklı bir üslûbu olacaktı. Bu gibi hassas süreçlerde eşlerin de sorumlulukları var ve Hayrunnisa Hanım da bunun bilincinde…” (Hürriyet, 29.5.2007) demişti. Bu da reklâm peşinde koşan modacıları hareketlendi.
Meşhur modacının yabancı gazetelere verdiği beyanatlar günlerce tartışılırken, başörtüsü ya da birilerinin deyimi ile türban nasıl modernize edilebilir, resimlerle, çizimlerle gazetelerde yer aldı, alıyor. Bu işin mağduru Hayrunnisa Gül’den günlerce bir ses çıkmadı. Ya tartışmaların bitmesini bekledi, ya da başka bir niyeti vardı. Sonrasında gazetelere bir haber yansıdı. Hayrunnisa Hanım’ın 4.5 yıl önce Kutoğlu ile ABD’de “türban konusunda yeni tasarımlar yapılması” konusunda bir görüşme yaptığı, ancak “türban tasarımı” için bir sipariş verilmesinin söz konusu olmadığı yazıldı.
Bu haberlerden sonra şu anlaşılıyor; Gül, Köşk’e çıktıktan sonra da başörtüsü yasağından medet umanlar, bu yasak üzerinden nemalananlar boş durmayacaklar. Burada Hayrunnisa Hanım’a büyük sorumluluk düşüyor. Ümit ediyoruz ki, modacıların “türbanı modernize” etme tuzaklarına düşmez.
* **
Aslında, göz önünde olan başörtülülere büyük görev düşmektedir. Dinî inancı gereği takılan başörtüsüne en ufak bir söz getirmek yasağı meşrûlaştırır, hatta daha da katılaştırır. Reklâm peşinde koşan modacılardan değil, kendisine yakışan, fazla göze batmayan, sade giyecekler giyerek yasakçılara fırsat vermemek gerekir. Mütevazî olunurken, dik durulması ve taviz verilmemesi gerekir.
Bu arada, başka bir modacı Neslihan Yargıcı ise, “türbanı modernize” etme gayretlerine tepki gösteriyor. “Hayrunnisa Hanım, Hollywood’a değil, Çankaya Köşkü’ne çıkıyor. Hayrunnisa Hanım keyfinden değil, inancı gereği örtünüyor. Başörtüsünün sınırını modacı değil, ilahiyatçı belirler” derken bir gerçeğin altını çiziyor.
Öte yandan gazetelerin de çifte standardı bırakıp, bir insan hakkı olan başörtüsü üzerinden haberlere son vermesi gerekir. Hele hele artık kişisel haklara müdahale halini alan bu tartışmalar, artık milletin sinirini bozuyor. Unutmamak gerekir ki, Cumhurbaşkanı seçilecek olan Abdullah Gül’dür, Hayrunnisa Gül değil...
Burada şu da unutulmamalı. Din İşleri Yüksek Kurulu, Kur’ân’daki âyet ve Hz. Peygamber’in hadislerinden yola çıkarak başörtüsünün ölçüsü hakkında kararını şu şekilde vermişti: “Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, dinimizin, kitap, sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile sâbit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dinî bir vecibedir…” Bunun üzerine daha ne söylenebilir ki.
Zira, anayasada ve kanunlarda başörtüsü yasağı ile ilgili bir madde yok. Yani başörtüsü yasağı hukuksuz! Sadece gerekçelere ve genelgelere dayandırılıyor. Öncelikle bir insan hakkı ihlâli olan bu yasağın bir an önce kaldırılıp, bu mağduriyetin giderilmesi gerekir.
26.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|