Şu anda bu satırları okuyarak zaman kaybetmenize taraftar değilim. Çünkü daha önemli işleriniz sırada bekliyordur. Beklemediğiniz misafirleriniz olabilir. Şu anda bana verdiğiniz cevapların bile meşgul ettiği, düşüncelerinizi erteleten bir hal içindesiniz belkide. Düşüncelerinize kurgu hazırlayan niyetleriniz olabilir. Ya da bütün bunların dışında bir gündeminiz muhakkak vardır...
Belki de tahmin edemediğim bir heyecanın tanımsız duyguları var üstünüzde. Belki de gün bitimindesiniz, yarının planını yapıyorsunuz. Belki de düşlerinizin vadisindesiniz. Yamaçlara doğru bir bakış fırlatıyorsunuz. Süzülen bir silüetin tasvirini canlandırıyorsunuz.
Benim gibi şu an sizi aynen takip eden biri daha var içinizde. Bir şeyler fısıldıyor: “Bu yazıda bir şey yok” diyor. Ya da “Ne anlatıyor bu yazı?” demeye hazırlanıyor zihniniz. Belki de okumaya koyuldunuz bu satırları.
Sahiden ne okuyorsunuz? Ne var bu yazıda? Her yazı okunmaz zaten. Bu da onlardan biri.
Lâf uzuyor, söz tuşa dokunup kelimelerin ardı sıra diziliyor, beni tahrik eden yazının konusu hâlâ yok ortada!
“Acaba bu yazı okuyucuya gider mi? Daha ciddî bir yazı mı yazsam. Biraz ansiklopedi karıştırsam. Güncel haberleri izlesem. Medyayı tarasam. Beliren iki-üç konudan hangisini yazsam acaba? Yeterince hazır mıyım? Şu an hemen yazayım” diyorum kendi kendime.
Önce iskeletini çıkarsam yazının. “Gerek yok plana, yazmaya başla sen” diyor içerdeki diğer ses. “Olmaz olmaz” diyorsun. Okuyucuyla empatiye giriyorsun. Konunun taraflarını buluşturuyorsun zihninde.
“Mevcut durum nedir? Neler oluyor? Neden oluyor? Doğrusu ne olmalı? Ne yapılmak isteniyor? Beyanlar nasıl yönlendiriyor? Arka plan mesaj nedir? Bize göre nasıl olmalı? Ben olsaydım nasıl yaklaşırdım? Nasıl bir çözüm olmalı? Realite ile tasarlanan doğruların paralellik derecesi nedir?” soruları, aklımı çengelliyor.
Temel prensiplerim açısından konunun ilkesi nedir? “Olmazsa olmazı” ne olmalıdır? Üst ifadenin mantığını ve yaklaşımını bulmalıyım. Konunun kodlarına ulaşmalıyım. Galiba yakaladım. Hayır tam olamadı. Acaba şöyle mi yazsam? Yoksa böyle mi giriş yapsam? Neyse kendi fıtriliğine bırakayım.
Harika! Güzel gidiyorum. Akış başladı. Yazma disiplinim kendi içinde düzenini kurdu. Devam et yazmaya. Yeni kelimelerin çağırdığı yeni kavramlar ve onun gönderdiği kelimelerin cümle düzeninde dizilişi geliyor peşinden.
Tam bu noktada ara sokağa dalış yapan bir güzergâha kayıyor yazı. Farkında olmadan bir durak uzaklaşıyorum konumdan. Daha doğrusu detaylandırma ve izahatlar gidişi arttırdıkça, dönüşü de o kadar geciktiriyor zihni akış içinde.
Yeni düşünceler üşüşüyor yazı tasarımına. Yol gösteriyorlar. Biraz duraksatıyorlar düşünce hızımı. Refleksleri ve muhtemel tepkilerin sözcülüğünü yaparcasına uyarı sinyalleri gönderiyorlar algı sistemime.
Yeni bir algının içine giriyorum. İç disiplinin tartışılmaz etkisi altında ve tepemde beni izleyen ve başımdan ayrılmayan okuyucunun saflık derecesi ile üstüme gelen prensipler sağanağı altında ıslanıyorum.
Bir yanda bu yazı yetişecek diyorum. Kendimi dinliyorum. İsteğimi harekete geçirip yazmaya devam ediyorum. Bu arada birinci sayfanın devrildiği bir çizgiye geldiğimde yayın koordinatörünün tek sayfa uyarısı ile toparlamaya çalışıyorum kendimi. Toparladıkça uzuyor. Özetleştikçe özelleşiyor yazı. Kapalı kalıyor. Anlaşılmıyor.
Acemi kalemim az-öz yazamıyor. Gelen tepkilerin heyecanı kısaltacakken uzatıyor bazen yazıyı. İlkin yazılanı, tarlaya tohum ekip arkasına bakmayan ve kontrol etmek istemeyen bir ruh hali canlanıyor. Ama nafile yazının gözden geçirilmesi ile birlikte tırmalayan kısımlar ve açılması gereken noktaları fark ediyorsunuz.
İmlâ ve cümle düşüklüğünü fark edemediğinizde yandınız. Yazının baskı sonuçlarında gözünüze batarcasına yakaladığınız noktayı düzeltememenin eziyeti ile baş başa kalıyorsunuz. Daha iyisini yapma arzusu kamçılanıyor. Okuyucunuzla birebir görüşmek ve tashihli özür beyanını geçiriyorsunuz içinizden. Bunu gerçekleştirmekte imkânsız...
Daha farklı ve seri bir yazının zihin haritası şekilleniyor dünyanızda. Hazırlıklarınızı düşünce düzenlemesi ve yazı kalıbı anlamında tekrar yapılandırıyorsunuz. Taze ürün, taze sonuç ve anında tepki düzleminde yaşanıyor bu gelgitler.
Sahiden ne yazacaktım bugün? Hayal hakkında yazacaktım. İşte size hayalî bir yazı. Hayal yazısı yine saklandı düşlerimin sandukçasına. Kapanmadı... Dâvetkâr algıların kontrolsüz çizgisinde hayal dünyasına daldı gitti... Neler geldi neler... Lütfen kendi hayallerinize sahip çıkın. Amacınız için...
26.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|