Aynur Hanım:
*“Evrim teorisini bazı gerekçelere dayanarak savunanlar hâlâ mevcut. İnsanın ilk zamanlarda daha büyük olduğunu zamanla küçüldüğünü ve değişimini evrim geçirdiğini söyleyerek açıklıyorlar. Bildiğim kadarıyla geçmişteki insanlar gerçekten çok büyükmüş. Şimdi küçük olmalarının hikmeti bilimsel olarak nasıl açıklanabilir? Eski insanların konuşamadığı doğru mu? Yapılan araştırmalar ilk insanların resimlerle anlaştığını gösteriyor. Biz biliyoruz ki Hz. Âdem (a.s) bütün isimleri bilerek dünyaya geldi. İlk insanların hayvanî seslerle konuştuğu iddia ediliyor.”
İnsanın Allah tarafından yaratıldığını, başka hiçbir şeyin ve sebebin yaratıcı olamayacağını önemle vurgulayan Kur’ân, insanı, Yaradan Allah’ın adını bilmeye ve tefekkür etmeye çağırır. İlk nâzil buyurduğu âyette, “Yaradan Rabb’inin adıyla oku! O insanı pıhtılaşmış kandan yarattı.”84 buyuran Hâlık-ı Zülcelâl, bir diğer âyette, “İşte Rabb’iniz olan Allah budur! O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin Hâlık’ıdır. Öyleyse O’na ibâdet edin. O her şeye Vekîl’dir.”85 buyurmakta; bir başka âyette ise, “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri ‘yaratan’ Rabb’inize ibâdet ediniz.”86 buyurarak insanı ibâdete çağırmaktadır.
Şu muntazam kâinâtı görüp, Hâlık-ı Zülcelâl’i kemâl sıfatlarıyla tasdik etmemenin, her şeye bir ilahlık vermek gibi bir dîvâneliği netîce vereceğine, bunun ise bir mecnunluk hezeyanından farksız olacağına işâret eden87 Üstad Saîd Nursî, bitkilerin tohumlarının ve çekirdeklerinin yalnız kendi Yaratıcılarına el açan birer niyet, niyaz ve duâ kutucuğu hükmünde bulunduklarını88; her şeyin kendinden çok kendi yaratıcısını gösterdiğini, kâinâtta her şeyi kuşatan “yaratma” fiilinin, Yaratıcının vücuduna apaçık işâretler teşkil ettiğini beyan eder.89
Bedîüzzaman’a göre, haşri getirmek ve âhireti yaratmak, Hâlık-ı Hakîm-i Rahîm olan Allah’ın kudretine bir bahar kadar kolaydır! Bütün kâinâtı kuşattığı gözlerden kaçmayan rahmet, inâyet, hikmet, rubûbiyet ve kemâlât hakikatleri haşrin kurulacağından haber vermektedir.90 İnsan, hayat ve hayat hakkı olarak, Hâlık’ının isimlerinin cilveleri ile süslendiğini bilmeli ve kâinât Hâlık’ının yüksek nazarına şükrünü arz etmelidir.91 Hâlık ismiyle Allah’a yanaşmak isteyen birisi, önce kendi Hâlık’ı hususiyetiyle, sonra bütün insanların Hâlık’ı cihetiyle, sonra bütün hayat sahibi varlıkların Hâlık’ı unvânıyla, sonra da canlı-cansız bütün varlıkların ve kâinâtın Hâlık’ı ismiyle alâka kurmalıdır.92 İnsanın bu dünyaya gönderilişinin hikmeti ve gâyesi, kâinât Hâlık’ını tanımak, O’na îman edip ibâdet etmekten ibârettir.93
Saîd Nursî, Âyet’ül-Kübrâ adlı risâlesinde, kâinâtta Hâlık’ını arayan bir seyyahın otuz üç mertebede Hâlık Teâlâ’nın zorunlu varlığına ve birliğine îman ettiğini temsil yolu ile anlatır.94
Şimdi dünya, kendiliğinden oluş düşüncesini de, tesadüfü de, tabiat anayı da bir oluş felsefesi olarak bile bir kenara bıraktı artık. Bütün bunları şimdi tartışan bile kalmadı. Şimdi dünya Allah’a inanıyor.
Dipnotlar:
84- Alak Sûresi, 96/1,2, 85- En’am Sûresi, 6/102, 86- Bakara Sûresi, 2/21, 87- Sözler, s. 62, 88- Sözler, s. 325, 89- Sözler, s. 619, 90- Şuâlar, s. 37, 91- Şuâlar, s. 84, 92- Sözler, s. 182, 93- Şuâlar, s. 93; 812, 94- Şuâlar, s. 159.
26.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|