Yıllarca su zengini olduğumuz söylendi. Hatta fazla olan suyumuzdan bazı devletlere satmayı da düşündük. Özellikle bu sene yaşadığımız kuraklık sonucu suyumuzun yetersiz olduğunu anladık, ama iş işten geçmiş oldu. Yıllardır israfla kullanmamız ve suyu kirletmemizin bir cezası olarak sularımız çekildi. Çünkü nimet şükür görmezse gider.
Su umumî nimetlerdendir. “Umumî nimetler daha ehemmiyetli, olduklarına nazaran hususî, şahsî nimetlerden kat kat daha fazla şükre istihkak ve liyakatları vardır. Binaenaleyh, o gibi nimetlere karşı nankörlük edip şükran etmemek, en büyük küfran-ı nimet sayılır.”
Böylesine en büyük nimetin değerini, ancak bidonlarla birlikte yaşamaya başlayınca anlamaya başladık. Köyümüzden İstanbul’a dönerken evimizdeki soğuk ve tatlı suyumuzdan bir şişeye doldurarak yol buyunca içtim. İstanbul’a geldikten sonra okuduğum bir gazete haberi dikkatimi çekti. Muş’tan Ankara’ya giden bazı vatandaşlar da benim gibi içme suyunu bidonlarla beraberinde götürüyorlarmış. Bu konu ile ilgili olarak Türkiye Otobüsçüler Federasyonundan bir kişi “Vatandaşlarımız beraberlerinde çok ilginç şeyler taşıdıklarını gördüm. Ancak ilk kez su götüren insanlarla karşılaşıyorum” demiş.
Su nimetini kullanırken aklımıza gelmedi çoğu zaman, şükretmedik. Niçin ve nasıl yaratıldığını düşünmeden musluklarımızı her çevirdiğimizde hep akacak zannettik. Ama yanılmışız. Kafalarımızı bidonlara çarpınca ancak uyandık.
Yıllar önce uzmanlar dünyada su savaşları çıkacak diyordu. İşte dar çevrede bunlar başladı. 13/8/ tarihli TV haberlerinde susuz kalan bazı Ankaralıların bidonlarla sokağa inip trafiği kesmeleri “Ankara’da susuzluk ayaklanması” olarak veriliyordu.
Su, hayatın kaynağı olmasına rağmen herhangi bir şeyin basit olduğunu anlatmak için “sudan ucuz” ve “sudan bahaneler”le ifadesi kullanırdı. Artık her anlaşma ve her mekânın değeri su ve su kaynaklarına yakınlığına göre değerlenecektir. Susuz hayat olmayacağına göre, bugüne kadar bu nimete karşı yaptığımız küfranî nimet hatalarından nedamet edip her damlası için bir şükür kapısını açmamız gerekir. Böyle bir davranış içine girersek umulur ki Rahmeti celbe vesile oluruz.
Evet su nimeti içinde yüzerken dünyadaki susuz insanların durumunu hiç düşünmedik. Televizyondaki haberler bize hayal gibi geldi. Oysa dünya genelinde 1.200.000. insan tatlı suya ulaşamıyor. Su bütün canlıları ilgilendirdiği için dolayısıyla insanı da ayrıca etkiliyor. Kuraklıktan dolayı ineklerin süt verimi yüzde yirmi azalmış. Sebze ve meyveleri de bu yıl daha pahalıya yiyoruz. Bir zincirin halkaları gibi, halkalardan biri kırıldı mı her şeye sirayet ediyor. Pürşer beşer bulaşık eliyle bu zincirin halkalarını kırdı, şimdilerde de cezasını çekiyor. Yağmur yağacak ki ot büyüsün, hayvanlar yiyecek ki ve süt gönderilsin. Evet rahmet gönderilmeyince incirler, üzümler sarardı ve büzüldü. Karpuzlar kurudu. Arılar kaçtı. Baraj ve göller hayvanlara otlak haline dönüştü.
Bu kuraklık musibetinin bir dersi de biz insanlara ulaşan nimetlerin vasıtalarının birer tablacı olduğunu anlatmasıdır. Sebeplere çok önem vermiştik. Her şeyi sebeplerden bekler duruma geldik. İşte bu kuraklıkta sebeplerin birer vasıta olduğu anlaşılmış oldu. Su ile ilgili olarak ciddî planların da yapılması gerekiyor. Artık petrol boru hatlarının yerini su boru hatlarına terk-i mevki edeceğe benziyor. Şu halde çok ciddî planlar yapılmalı boşa akan pınarlar dereler mutlak surette kullanıılma yoluna gidilmeli.
Su gibi aziz olun...
25.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|